Blog

Kasım 2024
Önce hemen başlık sorusunun cevabını vereyim: Evet, çocuğunuzun safra kesesinde taş olabilir.
Çocuk Cerrahının Seyir Defteri’nde size çocuklarda görülen safra kesesi taşlarından bahsetmek istiyorum.
Erişkinlerde en sık görülen sindirim sistemi hastalıklarından birinin safra kesesi hastalığı olduğunu biliyoruz. Çocuklarda daha az sıklıkla görülmekle beraber, özellikle karnın sağ üst tarafında ağrı varsa mutlaka akla getirilmesi gerekiyor. Erişkinlerle çocuklar arasında minik farklılıklar var.
Konuyu biraz açayım. Erişkinlerde en fazla görülen safra taşları kolesterol safra taşları. Kolesterol safra, bilirubin, proteinler ve karbonatla birleşip taşlaşıyor. Oysa çocuklarda kolesterol taşları üçüncü sıklıkta görülüyor. Çocuklarda birinci sırada, safranın bazı kalsiyum tuzlarıyla karışmasından kaynaklanan siyah pigment taşları bulunuyor. Bu duruma da en çok bazı kan hastalıkları eşliğinde veya damardan beslenme sonrasında rastlanıyor. Çocuklarda safra kesesi taşlarında ikinci sırada da kalsiyum karbonat taşları var, ki bu erişkinlerde çok nadir.
Yani çocuklarda safra kesesi taşı oluşabilmesi için altta yatan bir neden olması gerekiyor. Mesela kan hastalıkları, karaciğer-safra yolları problemleri, şişmanlık, uzun süreli damardan beslenme, karın cerrahisi, travma, ince barsak çıkarılması, Crohn hastalığı, sepssi ve hamilelik gibi. Ayrıca daha az olmakla beraber, akut böbrek yetmezliği, uzamış açlık süreleri, düşük kalorili beslenme, ve hızlı kilo kaybı da safra kesesinde taş oluşumuna neden olabilir.  Bazı antibiyotiklerin kullanımı, bazı genetik hastalıklar da ayrıca nedenler içerisinde.
Bütün bu saydığım nedenlerden dolayı, çocuklarda safra kesesinde taş görülebiliyor ve görülme sıklığı gittikçe artıyor. Tahmini görülme sıklığı %1-2 arası ama tam olarak bilinmiyor çünkü en sık oluşturduğu özelliksiz karın ağrısı şikayeti sıklıkla göz ardı ediliyor. Yine de artan ultrasonografi kullanımı ve büyüyen şişmanlık problemi nedeniyle sıklık gittikçe artıyor. Tabi bazı kan hastalıklarında durum farklı. Mesela orak hücreli anemide görülme sıklığı normal toplumdan fazla. Bu hastalığı olan çocukların 20 yaşına kadar neredeyse yarısında oluşuyor. Zaten çocuklarda görülen safra kesesi taşlarının neredeyse %20-40 kadarı kan hastalığı olan çocuklar.
Ergenlik öncesi kız ve erkeklerde eşit oranda görünürken, ergenlik sonrası kızlarda daha fazla oluyor.
Safra taşlarının çocuklarda neden olabilecekleri problemler aslında erişkinlerden çok farklı değil. Gerçi erişkinlerde %80 kadarı asemptomatikken, bu oran çocuklarda %40’lara düşüyor. Yine de yaklaşık 10 yıl kadar hiç sorun çıkarmıyorlar. Daha sonra kronik karın ağrılarına, mide bulantısı ve kusmalara neden olabiliyorlar. Bazen küçük olanlar safra yoluna düşüp tıkanıklık yapabiliyor, safra kesesinde veya safra yollarında iltihaba neden olabiliyor, pankreatit, hepatit, hatta barsak tıkanıklıkları bile oluşabiliyor. İşte iş bu sorunlar çıkmadan müdahele zamanını iyi organize edebilmekte.
Biraz önce bahsettiğim orak hücreli anemi gibi kan hastalığı varsa cerrahi yapıp, laparoskopik olarak safra kesesinin alınması şart. Diğer durumlarda, problem çıkarmayan safra kesesi taşlarında sadece takiple gerileme görülebiliyor. Çocuklarda ursofalk dediğimiz bir ilaçla oluşabilecek klinik yakınmaların %80 kadar gerileyebileceğini biliyoruz. Ama tam gerileme sadece %7 hastada olabiliyor, bunların da %50’sinde tekrar ediyor. Onun için medikal ilaç tedavisi daha çok cerrahi yapılamayacak veya cerrahi istemeyen çocuklara uygulanabiliyor. Yoksa bu durumun en kesin çözümü cerrahi.
Zor bir ameliyat değil. Genelde 1 günde hastanın taburcu edilebildiği, karına yerleştirdiğimiz bir kamera ve aletler ile yapılan, “laparoskopik kolesistektomi” denilen bir ameliyat. Enteresan olarak yine de %4-5 hastada, safra kesesi alındıktan sonra da karın ağrısı gibi şikayetler görülmeye devam edebiliyor. Yani şikayeti olmayan çocuklarda, kan hastalığı yoksa, cerrahi standart tedavi değil. Ameliyat sonrası olabilecek komplikasyonları da düşününce hastaları iyi seçmek gerekiyor.
En iyisi safra keseinde hiç taş olmaması tabi. Neler yapılabilir?
Yağlı besinlerden uzak durulacak.
Aşırı kilo alımı, şişmanlık engellenecek.
Egzersiz yapılacak. Sadece egzersizin semptom oluşturan safra kesesi taşlarını %20 kadar azalttığı biliniyor.
Bu seyrimizi de böyle bitirelim. Anlattıklarımı youtube kanalında izlemek isterseniz lütfen tıklayın. 
Mutlu kalın,
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Kasım 2024
Ekim 2024
Daha önceki yazılarımda, youtube videolarımda çocuklarda görülen kasık fıtıkları ile ilgili çok detaylı bilgiler vermiştim. Neden olduğunu açıklayabilmek için grafikler çizmiş, ne zaman ve hangi yöntemlerle tedavi edimesi gerektiğini anlatmıştım. Ancak o kadar çok sık görülen bir problem ki, karşılaştığım soruların ardı arkası kesilmiyor.
Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde size çocuklarda kasık fıtığı ameliyatından sonraki nüks olasılığından kısace bahsetmek istiyorum.
Önce başlık sorusunun cevabını vereyim: Evet, ameliyattan sonra kasık fıtığı nüks edebilir.
Genelde %1 gibi kabul edilen bu nüks oranı bazı durumlarda %24’lere kadar çıkabiliyor. Bu durumlar karın içi basıncın artmasına neden olabilen ventriküloperitoneal şant, kistik fibroz, asit gibi rahatsızlıkları, malnütriyonu, prematüriteyi, testis inişindeki problemleri, yumuşak bağ dokusu hastalıklarını, ve boğulmuş fıtık gibi patolojileri içeriyor.
Bu genel bilgiden sonra sizin için toparladığım bazı makalelerden örnekler vermek istiyorum:
Yaklaşık 10 bin fıtık ameliyatı olmuş çocuk hastayı, ortalama 3.5 yıl takip etmişler ve %1.4 nüks olduğunu bulmuşlar. Nükslerin çoğu, yani %60 kadarı ilk bir yaşta ameliyat olan çocuklarmış. Ve çoğunluğu da ameliyattan sonraki ilk yıl içerisinde nüks etmiş.
Yani bir özet çıkarım oluşturursak ilk bir yaş içerisinde ameliyat olan çocuklarda nüks olma olasılığı 2.5 kat daha fazla, birden fazla hastalığı olan çocuklarda ise olasıklık 5.4 kat daha yüksek.
Bir başka yapılmış çalışmada, size daha önceki videolarda anlattığım laparoskopik fıtık tamiri tekniğinde, hani ciltten geçirilen iğne ile iç kasık halkasının kapatılması tekniği, nüks olasılığı 714 çocukta, 3 yıllık takipte %1 kadar. PIRS denilen bu teknik bu düşük oranlarla güvenli ve etkin olarak bildirilmiş.
2022 yılında Avrupa Çocuk Cerrrahisi Birliği Kanıt ve Kılavuz Komitesinin yayınına göre, özellikle çift taraflı kasık fıtıklarında laparoskopik yöntemin yararlı olduğu, nüks ve komplikasyon oranlarının düşük olduğu belirtilmiş.
Diğer taraftan, Avrupa Çocuk Cerrahisi birliğinin bu yayınına rağmen, 8bin küsür çocuğun çift taraflı ameliyatı sonrası yapılan takiplerinde ilk yıl içerisinde nüks oranı açık ameliyatta %1.5, laparoskopik olanda % 2.8 olarak rapor edilmiş.
Çok fazla rakam verdiğim farkındayım. Hızlıca özetleyeceğim ama son net rakamlsal veri; tek taraflı kasık fıtığı ameliyatlarında sonradan diğer tarafta da fıtık çıkma olasılığı %6 ile 12 arasında değişiyor.
Sonuç olarak, en deneyimli ellerde bile fıtık ameliyatından sonra nüks olasılığı yaklaşık %1 ile 3 arasında değişiyor. Bu olasılık hayatlarının ilk bir yılı içerisinde ameliyat olan çocuklarda daha fazla artıyor. Laparoskopik ve açık fıtık onarımı arasında günümüzde belirgin bir fark saptanmıyor. Laparoskopik tamirin tek artısı klinik olarak tek taraflı fıtığı olanlarda diğer tarafın da fıtık olacak şekilde açık olup olmadığının görülebilmesi.
Bu seyirde size kasık fıtığından sonra nüks görülebileceğini anlatmaya çalıştım. Daha başka olabilecek bir sürü komplikasyon olasılığı var; kanama, enfeksiyon, dikiş reaksiyonu, anesteziye bağlı problemler gibi.
Meslek hayatımın ilk yıllarında bir cerrah abim, büyüğüm, “biz cerrahlar üzerimizde hep ateşten bir gömlekle dolaşırız, ne yaparsan yap bir tarafın değer ve yanar” demişti.
Komplikasyon görmeyen cerrah, ameliyat yapmayan cerrahtır. Tüm çabamız bu olasılığı en aza indirgemek.
Ne demişler: “Kuzuyu güden, kurdu görür.”
Bu seyrimizi böyle bitirelim.
Mutlu kalın,
Ekim 2024
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Eylül 2024
Bir çocuk cerrahı olarak en sevmediğim konunun bu kabızlık konusu olduğunu söyleyebilirim. Belki de pediatristler ve pediatrik gastroenterologlardan seken, zor olgularla biz çocuk cerrahları uğraşmak zorunda kaldığımız için, ya da bir cerrah olarak tedavinin sonucunu hızlıca görmeye alıştığımdan ciddi, kronik kabızlığı olan çocuklarla uğraşmak zor geliyor. Daha önce “Çocuğum neden kabız oldu? Nasıl Tedavi edebilirim?” ve  Kabızlık mı ana fissürden yoksa anal fissür mü kabızlıktan kaynaklanıyor? başlıklı videolar çekmiştim. Üzerlerine tıklayarak videoları seyredebilir, veya sitemden arama butonuna “kabızlık” yazarak ilgili blogları okuyabilirsiniz.
Çocuk Cerrahının Seyir Defteri’nde bu bölümde size çocuklar kabız kalmasın, bize de zor hastalar gelmesin diye bazı öneriler yazdım.
 İyi seyirler,
Çocuk bir sefer kabız kaldı mı tedavi etmek zor oluyor. Çünkü kabız kalınca kaka sertleşiyor, sertleşince çıkarken acıtıyor, acıyınca kakayı tutuyorlar, tutunca daha da sertleşiyor, bu sefer çıkarken daha da acıtıyor… Buyrun size kısır döngü.
Bu kısır döngü olmasın diye 2 önemli önerim var. Birincisi diyet, ikincisi tuvalet alışkanlığı.
Diyet için önerilerim şöyle:
Gündüzleri bol sıvı aldıracaksınız. Sıvı derken en sağlıklı sıvının su olduğunu unutmayın. Ayran ve ılık, ballı veya zeytinyağlı süt de olabilir. Ama kola, fanta, çay, kahve, enerji içeceği gibi gazlı, kafeinli içeceklerden uzak durmak gerekiyor.
Kahvaltıda bol yeşil zeytin, kuru kayısı, ceviz, haşlanmış yumurta, peynir, meyve olabilir. Meyve derken kayısı, erik, armut ve kabuklu elmayı kast ediyorum.
Yağsız et, bulgur pilavı, kepekli makarna, kepekli pirinç, sebze yemekleri, kuru baklagiller (kuru fasülye, nohut, mercimek gibi) önerdiğim yemekler. Genelde fırın, haşlama, ve ızgara yöntemleri daha iyi oluyor.
Süt ve süt ürünlerinde, et/tavuk/balık gibi protein kaynaklarında posa çok olmuyor, onun için beraberinde meyve sebze, kuru baklagiller dengeleyebiliyor.
Her öğünde bolca salata öneriyorum. Çiğ besinler her zaman iyidir.
Kuru kayısı, kuru incir, kuru üzüm, kuru yaban mersini, çiğ badem, çiğ fındık aralarda güzel olur.
Ekmek tüketeceksiniz kepek, çavdar, tam tahıllı, tam buğday ekmekleri dönüşümlü tüketilebilir.
Ama bence en olmazsa olmazı kefir, yoğurt, tarhana, boza, şalgam ve turşu.
Peki neleri tüketmemeli?
Beyaz ekmek, bisküvi, beyaz pirinç pilavı, beyaz makarna, puaça gibi unlu mamüller, hazır paketli gıdalar, işlenmiş et ürünleri; sosis, salam, kızartma, kavurma, sucuk, acı baharatlı yiyecekler, çikolata, pizza, tost, hamburger, patatatesin hiçbir çeşidi; kızarmış, püre, citos, ruffles vs.
Meyvelerden şeftali, muz,kabuksuz elma, havuç da önermiyorum.
Ama unutmayın, bunlar çocuk. Tabi ki çocuğun canı muz çektiyse az bir ısırık, tadımlık verilebilir; veya çikolata yemeyecek mi? Bir parça verebilirsiniz. Ama muz istedi diye eline koca bir çikita veya çikolata istedi diye koca bir paket kare çikolata vermeyeceksiniz.
Gelelim tuvalet alışkanlığı önerilerime:
En ama en önemlisi düzenli tuvalete gitme alışkanlığı. Biz yemek yediğimizde, midemize gelen besin, gastrokolik refleksi uyarır. Yani midemize gelen besinle barsaklarımızda bir hareketlenme oluşur. İşte bu refleksi kullanmak gerekiyor. Her gün, sabah ve akşam, mümkün olduğu kadar aynı saatlerde, biraz önce anlattığım diyete uyarak beslenilmesini, yedikten 5 dk sonra da tuvalete oturulmasını tavsiye ediyorum. Kakam yok, şimdi oyun oynayacağım, arkadaşım bekliyor gibi bahaneler yok. Vücut saatini ayarlayıp, bu ritme göre hareket etmek gerekiyor. Düzenli yemek yenecek, 5 dk sonra tuvalete oturulacak.
Tuvalete oturmak da bir sanat. Rahat olmalı, ortam soğuk veya çok sıcak olmamalı, çocuk klozete oturduğunda ayakları mutlaka yere değmeli, tercihan dizler 10-15cm kadar kalçadan daha yüksekte durmalı. Dirsekler dize değebilir ama daha fazla öne eğilmemeli. Bacaklar açık durmalı.
Tuvalete oturduktan sonra da hemen yapmak için ıkınmaya gerek yok. Sabırla, rahat bir şekilde beklendiğinde zaten kaka gelecektir. Birden çıkarmak için çok ıkınılırsa kakanın geçeceği yol istemsizce kapatılıyor aslında. Tekrar ediyorum, rahat bir pozisyonda, sabırla beklemek gerekiyor.
Çocuğun oyuna dalıp bacaklarını çaprazlayarak, topuğunun üzerine oturarak kakasını tutmaya çalışmasına izin vermemek, tuvalete yönlendirmek, cesaretlendirmek gerekiyor.
Son olarak bir iki cümle de çiş ile ilgili söyleyeyim.
Her sabah önce çiş yapmaya gitmeli, okulda 2-3 saat aralıklarla çiş yapmaya gitmesi öğretilmeli. Özellikle erkek çocuklar için, mümkünse oturarak, biraz önce anlattığım şekilde, işemeleri sağlanmalı. Tuvalet ihtiyacı geldiğinde hiçbir şekilde sıkışmayı beklemeden tuvalete gitmenin önemini anlatmak gerekiyor.
Bu seyrimizi de böyle sonlandıralım.
Mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Eylül 2024
Ağustos 2024
Aslında daha önceki seyirlerde çocuklarda kasık fıtığının neden olduğunu, ne zaman tedavi edilmesi gerektiğini, laparoskopik ve açık yöntemle ameliyat yapılmasının birbirlerine olan üstünlüklerini hep anlatmıştım. Youtube videolarım arasında bulabilir veya web sitemde okuyabilirsiniz (youtube videoları için tıklayabilirsiniz açık mı laparoskopik mi?) (kasık fıtığı hidrosel nedir?). Ancak hala sık karşılaştığım bazı sorulara cevap niteliğinde bu videoyu çekmem gerektiğini düşündüm.
Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde bu seyirde “çocuklarda kasık fıtıkları” hakkında hap bilgiler hazırladım.
Çocuklarda kasık fıtığı cerrahisi biz çocuk cerrahları tarafından en sık yapılan ikinci ameliyat türü. Erişkinlerden biraz daha farklı. Çocuklarda açık kalmış bir kanal var. Bu kanalın içerisine karın içerisindeki organlar girdiğinde çocuğun kasığı ağrılı olarak şişiyor. Erişkinlerde ise Çocuklarda görülen kasık fıtığından birkaç cm daha ortaya doğru olan karın duvarında zayıf olmaya yatkın bir üçgen alan var. O bögede zaman içerisinde gelişen zayıflama fıtık oluşuna neden oluyor. Zaten biz çocuklarda kanalı bağlayarak, genel cerrahlar da sıklıkla zayıf bölgeye yama koyarak fıtıkları tamir ediyoruz.
Tabi şunu unutmamak gerek, tıpta hiçbir şey %100 değil. Yenidoğan bebeklerde genelde %1-3 gibi görülen kasık fıtığı olasılığı, 32 haftadan erken doğanlarda %13-15lere çıkarken, ergenlerde daha az. Buna karşın çocuklarda kasık fıtıklarının neredeyse hepsi, %90 kadarı biraz önce anlattığım açık kalmış kanal şeklindeyken, biz bunlara indirek fıtık diyoruz, ergenlerde erişkin tipi direk fıtık olasılığı göreceli olarak daha artmış oluyor.
Çocuklardaki fıtığa neden olan açık kalmış kanal barsakların giremeyeceği kadar dar, sadece sıvının girip çıkmasına izin verecek kadar açıksa buna su fıtığı, bağlantısı açık hidosel diyoruz. Bunları da fıtık gibi kabul edip ameliyat ediyoruz. Ama bağlantı kapanmış, sadece testis çevresinde sıvı kaldıysa, ki bu yenidoğan bebeklerde çok sık görülür, bağlantısı olmayan hidrosel diyoruz. Bağlantısı olmayan hidrosellere 3 yaştan önce dokunmuyoruz, gerilemelerini bekliyoruz. Gerilemezlerse veya gerilemeyecek kadar büyük, karnın içerisine girecek kadar büyükse ameliyat ediyoruz.
Bu girişten sonra bana gelen bir kaç sorunun cevabı da şöyle:
Hangi çocuklarda kasık fıtığı görülme riski daha fazla?
Erken doğan, erkek çocuklarda, ebeveynlerde kasık fıtığı, inmemiş testis, hidrosel gibi kasık bölgesi sorunları olanlarda, bağ hastalığı olanlarda, kabızlık, kistik fibrozis, v-p şantı gibi karın içi basıncın artmasına neden olan durumların eşlik etmesi halinde fıtık daha fazla görülüyor.
Fıtık ameliyat edilmezse ne olur?
Kanal içerisine giren barsak gibi karın içi organlar kanala sıkışırlarsa, halk arasında “boğulmuş fıtık” denilen hadise gerçekleşmiş olur. Bunu istemeyiz. Onun için fıtığın tamir edilmiş olması gerekiyor. Aksi takdirde sıkışan barsak bölümünün dolaşımı bozulduysa o bölümü çıkarmak, sağlam tarafları birbirine dikmek gibi daha tehlikeli ameliyatlar yapmak zorunda kalabiliriz. Halbuki planlı kasık fıtığı ameliyatı yapması ve ameliyat sonrası süreci son derece kolay bir işlem.
Kasık fıtığı sıkışırsa ne olur, ne yapmak gerekir?
Bu çocuklarda ciddi bir kasık ağrısı ve kasıkta şişlik oluşur. Karında şişlik, gaz, kaka çıkaramama, kusma eklenebilir. Bu durumda önce çocuğu sakinleştirip, ağrı kesici verip elimizle dışarı çıkmış organları yavaşça tekrar kanaldan karın içerisine itmeye çalışıyoruz. İçeri itmeyi becerebilirsek ilk 24-72 saat içerisinde normal ameliyatlarını yapıyoruz. Hiç içeri itmeye uğraşmadan direk ameliyata alıp, laparoskopik olarak düzeltilmesini önerenler de var. Bizim yaklaşımımız hala önce içeri iterek ilerlemek. Ama ateş, kalp atışının hızlanması, çok ciddi ağrı, kasıktaki ciltte kızarma, lökosit sayısının artması gibi sıkışan barsağın kan akımının bozulduğuna dair bulgular varsa acil cerrahiye alınabilir.
Ameliyat sonrası süreç nasıl?
Kasık fıtığı cerrahisi biz çocuk cerrahlarını yormayan ameliyatlardan. Boğulmuş bir fıtıkla uğraşmıyorsak, planlı basit bir olguysa hastanede yatırmadan, aynı gün eve gönderiyoruz. Ama erken doğmuş bir yenidoğan bebekse amesteziden sonra olası soluk almada durma riskine karşı bebeği gözleyebilmek için bir gece yatırmak gerekebilir. İster açık, ister laparoskopik yapalım ameliyat sonrası bakımda farklılık, hareket kısıtlaması gibi durumlar söz konusu değil.
Ameliyat esnasında çocuğun alacağı anestezi çocuğa bir zarar verir mi?
Anestezi insanların komforunu artırmak için ortaya çıkmış bir bilim dalı. Bu soru çok soruluyor. Ama son yapılan yazılar sonucunda, dünyadaki sağlık örgütlerinin kabul ettiği son durum şöyle: Anestezinin çok küçük çocuklarda bir sorun teşkil edip etmediği net bilinmiyor ama yine de, üç yaş altında 3 saatten daha uzun ameliyatlardan mecbur değilsek kaçınmaya çalışıyoruz. Fıtık ameliyatı zaten oldukça kısa süren bir cerrahi.
Kısaca bana sık sorulan sorulara verdiğim yanıtlar bu şekilde. Çocuğunuzun kasığında ara ara olup geçen şişlik görüyorsanız mutlaka bir çocuk cerrahına görünmeniz uygun olacaktır.
Bir sonraki Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde görüşmek üzere,
Mutlu kalın.
Ağustos, 2024
Temmuz 2024
Haklı olarak ebeveynler yeni doğmuş bebeklerinin kuyruk sokumunda delik gördükleri zaman endişe ediyorlar. Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde bu bölümde size “sakral gamze” hakkında bilgiler anlattım. Nedir, ne zaman endişe edilmelidir, hangi yöntemlerle ne zaman tetkik edilmelidir, kimlerin ne zaman tedavi etmeleri gerekir gibi sık karşılaştığım sorulara cevap vermeye çalıştım.
İyi okumalar,
Deri tabakası ve sinirler embriyolojik olarak aynı tabakadan gelişiyorlar. Embriyo 3-5 haftalıkken birbirlerinden ayrılıyorlar. Bu ayrılma süreci tam gerçekleşmezse sinir sistemi ile cilt arasında bir bağlantı oluşabiliyor. İşte asıl korkulan da bu. Bunların bazıları ciddi omurga bozuklukları ile kendini belli edebilirken, bazıları sadece ciltte minik bir delik şeklinde görülebiliyor. Kendisini çok belli etmeyen bu omurilik problemlerinin klinik ilerleyişi de çok farklılık gösterebiliyor. Bazıları erişkin yaşa kadar hiç bulgu vermezken, bazılarında ilerleyen alt uzuvlarda ve mesanede bozukluklar oluşabiliyor. Bu ilerleyiş klinik olarak fark edilebilir hale geldiğinde de geri dönüşümü imkansız olabiliyor. Erken cerrahi en azından bu geri dönüşümsüz ilerleyişi durdurabiliyor. Onun için de bu problemlerin ilk fark edilmelerine olanak sağlayabilen cilt bulgularında uyanık olmak gerekiyor.
Biraz da diğer taraftan bakalım. Kuyruk sokumu bölgesi doğuştan olan cilt lezyonlarının çok sık olarak görüldüğü bir bölge. Neredeyse her yüz çocuğun 3 yada 4 tanesinde anüsün hemen yukarısında delik gibi lezyonlar olabiliyor. Bunların çoğu “sakral gamze” olarak adlandırılıyor ve zararsız. En fazla kıl veya iritasyona bağlı enfeksiyon oluşturabiliyorlar.
Bu durumda ne zaman alarma geçmeliyiz?
Eğer sakral gamze anüse yakınsa, yani 25mm’den daha fazla uzakta değilse, derinliği 5 mm’den azsa, tabanı görülebiliyorsa ve gamzeye eşlik eden diğer cilt lezyonları yoksa korkmayacağız. Bu lezyonlar gamze komşuluğunda basit cilt fazlalıkları, kıllanmalar, hemanjiom dediğimiz vişne moru renginde lezyonlar, koyu renkli benler, yumuşak şişlik gibi görünen lipomlar, her iki kalça arasındaki çatalın simetrik olmaması, gamze üzerindeki cildin fazla renkli veya renksiz olması gibi görüntüler olabilir. Bu saydığım görüntülerden bir veya fazlası sakral gamzeye eşlik ediyorsa mutlaka ileri tetkik ve çocuk beyin cerrahisi uzmanına danışmak gerekiyor.
İleri tetkik ne zaman ve nasıl yapılmalı?
Sıklıkla ilk tercih edilen ultrasonografi. Çok erken yapıldığı zamanlar doğru değerlendirme yapılması zor olabileceğinden 1 aylığa kadar beklenip sonrasında yapılması öneriliyor. Tabi çok aşikar, belirgin durumlarda 1 aylık süre beklenmeden de ultrasonografi yerine daha ileri bir tetkik olarak MR yapılabilir.
Sonuç olarak şöyle bitirelim. Eşlik eden diğer cilt lezyonları ve nörolojik muayene bulgularının olmaması durumunda, çok derin olmayan basit sakral gamzeler zararsız ve ileri araştırmaya gerek duyulmuyor. Endişe etmeye, panik olmaya gerek yok.
Bu seyrimiz de böyle bitsin.
Mutlu kalın,
Temmuz 2024
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Haziran 2024
Çocuk doktoru arkadaşım bir aylık erkek bir bebek danıştı. Bebek ilk haftalar sorunsuzken son günlerde her beslenmeden sonra fışkırır tarzda kusuyormuş. Kustuktan sonra açlığı devam ettiği için emmeye çalışıyor, yeterli beslenemediği için kilo kaybediyormuş. Artık bugün idrar çıkışı ve kaka yapması azalınca, bebekte halsizlik ortaya çıkmaya başlayınca gelmişler. Yapılan fizik muayenesi, kan tahlili ve karın ultrasonografisi sonucu mide çıkışındaki kasta aşırı büyüme olduğu, bu nedenle mide çıkışında tıkanıklık oluştuğunu fark ettik. Gerekli amelyatını yaptıktan sonra bebişi annesinin kucağında evive taburcu ettik.
Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde size “Pilor Stenozu” hakkında kısa, hap bilgiler vereceğim. 
Bu hastalığın tam adı “Infantil Hipertrofik Pilor Stenozu”. Infant 1 yaş altı bebeklere deniyor. Hipertrofik büyümüş anlamına geliyor. Midenin en son bölümünün adı pilor. Stenoz da darlık demek. Yani küçük bebeklerin mide çıkışlarındaki darlık. Bazen “infantil” kelimesi yerine “idiyopatik” kelimesi de kullanılıyor. Yani “nedeni bilinmeyen”. Eskiden doğuştan anlamına  gelen “konjenital” kelimesi kullanılıyordu, sonra bu bebeklerin doğdukları zaman normal oldukları, şikayetlerinin 3 haftalıktan sonra ortaya çıktığı iyice anlaşılınca “doğuştan” yerine “nedeni bilinmeyen”, yani “idiyopatik” kelimesi kullanılmaya başlandı. Bu bilginin şöyle stratejik bir önemi var, bir çok özel sağlık sigortası malesef doğuştan rahatsızlıkların tedavisini karşılamıyor. Bebek olunca bu bebeklerin de problemini karşılamak istemiyorlar, ama tekrar ediyorum bu hastalık doğuştan değil.
Genellikle 3-5 haftalıkken ortaya çıkyor, 12 haftadan sonra görülmesi çok nadir. Her 1000 bebekte 1-3 gibi bir sıklıkta görülüyor ve erkek bebeklerde 5 kat daha fazla görülüyor. Özellikle ilk doğumda, erken doğumda ve genç annelerin bebeklerinde daha fazla oluyor.
Nedeni dediğim gibi tam olarak bilinmiyor ama bazı antibiyotiklerin, sigaranın, şişeden beslemenin ve en önemlisi genetik faktörlerin etkileri olabileceği düşünülüyor. Mesela bu hastalığa yakalanmış bir bebeğin kardeşinde de olma olasılığı normal topluma göre 30 kat daha fazla.
Klinik bulguları aynen biraz önce anlattığım bebek gibi. Beslendikten sonra mide içerisinde biriken besini fışkırır gibi ağızlarından burunlarından kusuyorlar. Mide içeriğini kustukları için kusmuk içeriğinde sıklıkla yeşil safra olmuyor. Gittikçe kilo kaybetmeye, kaka ve idrarı daha az çıkarmaya başlıyorlar. Çok atipik bulgulardan size bahsetmeyeceğim, ama bu bebeklerde hafif bir sarılık da geliştiğini biliyoruz Bahsettiğim kusmalar bebeklerde sık gördüğümüz reflü kusmalarından farklı. Onlar biliyorsunuz fışkırır gibi olmuyor ve beslendikten 10dk filan sonra ağız kenarında akıntı şeklinde görülüyor..
Bizlerin muayenesi sonucunda, hikayesinden de şüphelendiğimiz bebeklerde pilor stenozu tanısından emin olmak için mide çıkışındaki kasın kalınlığını ve boyunu ultrason ile ölçüp, bebeğin kan tahlillerinde mide içeriği kayıplarını değerlendiriyoruz. Bebekler eğer ameliyata girebilecek durumdaysalar ameliyata alıp, kası kesip mide çıkış kanalını genişletiyoruz.
Bu ameliyatın başarı oranı çok yüksek. Ultrasonla bakıldığında neredeyse 1 yıla kadar kas hala kalın olarak ölçülüyor ancak klinik hemen düzeliyor.
Bana çok sorulan bir sorunun da cevabını hemen vereyim; uzun süreli takiplerinde bu ameliyatı geçiren bebeklerin diğer bebeklerden hiçbir farkı olmuyor, sindirim sistemi semptomları, mide boşalımları diğer normal insanlarla aynı.
Bu seyrimizi de böylece bitirmiş oluyoruz.
Mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Haziran 2024
Mayıs 2024
6 yaşında yerinde duramayan, sempatik bir oğlan çocuğu getirdiler. Çocuğun gelme şikayeti yukarı doğru işemesiydi. İlk defa bezden kurtulduktan sonra fark etmişler. Çocuk tuvalete oturarak çiş yaparken çişi hep dışarı çıkıyormuş. Ayakta yapmasını öğrendiğinde de hep klozetin kapağına yapmaya başlamış. Okula gittiğinde idrar akımının yukarı yönlenmesi iyice can sıkıcı olmaya başlayınca gelmişler.
Çocuk cerrahının seyir defterinde size idrar akımının yukarı yönelmesine neden olan “meatal ağ” problemini yazdım.

 

Tıp literatüründe yenidoğan sünnetinden sonra karşılaşılabilen bir problemden bahsedilir: Mea Stenozu. Yani pipinin ucundaki idrar deliğinin darlığı. Görülme sıklığı net değil çünkü tam tanısını koymak oldukça zor. Bazı kaynaklara göre %20’ye yakın görülen bir problem, bazı çalışmalarda ise %0.2 kadar az raporlanmış. Bizim çalışmalarımızda da %1’den az olduğunu tespit ettik. Bu çocuklarda toplu iğne başı kadar görünen bir idrar deliği, zor işeme, ağrılı işeme, sık işeme, yukarı doğru işeme ve idrar tutamama şikayetleri olabiliyor.
Biz hastanemize daha önce yenidoğan sünneti yapılmış, yukarı doğru işeme şikayeti ile gelen çocuklarda fark ettik ki, evet toplu iğne başı kadar ince bir görünüm var ancak sondayla baktığımızda bu görüntü darlık oluşturmuyor. Bu çocukların hiçbirisinde biraz önce söylediğim zor işeme, ağrılı işeme, sık işeme gibi dar idrar deliğini düşündürecek bir şikayet yoktu. Dikkatli baktığımızda idrar deliğinin alt tarafında ağ şeklinde bir yapı olduğunu gördük. Bu ağı yapısı darlık oluşturmuyor, ancak işerken idrar akımının yukarı yönlenmesine neden oluyordu.
Aslında idrar deliğinde, idrar akımını yukarı yönlendiren ağ problemi sünnetsiz çocuklarda da bazı sendromların parçası olarak, peygamber sünneti cerrahisi sonrası, penil travma, uzun sondalama gibi nedenlerle de oluşabiliyor. Hatta kız çocuklarında bile cerrahi tedavi gerektiren, akımın yukarı yönlenmesi görülebiliyor. Ama benim bahsettiğim hastaların hepsi hastanemizde yenidoğan sünneti olmuştu. Biz her hastayı sünnet öncesi ve sonrası muayene ettiğimiz için başka bir problem olmadığını biliyoruz. Muhtemelen iyileşme süreci içerisinde idrar deliğinin her iki yanağı yavaş yavaş yapışarak ağımsı bir yapı oluşuyor.
Tedavisi oldukça basit. Ameliyathanede, günübirlik yani ayaktan bir cerrahi ile ağ yapısını çıkarıp, 3-4 tane incecik dikişler attıktan sonra şikayet tamamen ortadan kayboluyor. Artık çocuklar hedeflerini tutturarak işeyebiliyorlar. Ameliyat sonrası dönem de oldukça kolay. Sadece iyileşirken takrar yapışıklık olmasın diye bir müddet kalibrasyon yaptırıyoruz.
Tabi biz biraz önce anlattığım gözlemlerimizi, ve tedavi önerimizi hem ulusal kongremizde sunduk, hem de uluslararası dergide, J. Pediat Urology, yayınladık, idrar deliği darlığı yerine, idrar deliğinde ağ olarak literatüre girmesini önerdik.

Anlattıklarımı video ve grafiklerle izlemek isterseniz youtube kanalım için tıklayın. 

Bu seyrimiz de böyle bitsin.
Mutlu kalın,
Mayıs 2024
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Nisan 2024
Daha önceki videolarımızdan, bloglarımızdan yenidoğan sünneti ile ilgili görüşlerimizi biliyorsunuz. Her erkeğin sünnet olmasının tıbbi bir zorunluluk olduğunu düşünmüyoruz, düzgün bir hijyenik bakımla sünnetin kazandırdığı yararlardan faydalanmanız mümkün. Ancak din, gelenek, sosyal baskı gibi türlü nedenlerden dolayı çocuğunuz bir gün sünnet olacaksa en kolay, sağlıklı ve güvenli yöntemin yenidoğan dönemi olduğunu düşünüyoruz. Nitekim çalıştığımız hastane dışında da doğum yapmış insanlar ilk ay içerisinde bizimle bağlantı kurarak bebeklerini yenidoğan sünneti için getiriyorlar.  Biz de önce muayenelerini yapıp, sonra uygunsa sünnetlerini hızlıca organize ediyoruz.
İşte bu sünnet öncesi muayenede çok sık karşılaştığımız bir duruma biraz değinmek istiyorum. Çocuk cerrahının seyir defterinde bu bölümde size peniste dönüklüğü anlatacağım.
Sünnet öncesi muayene esnasında daha önce fark edilmemiş, gözden kaçmış bir çok problemi yakalayabiliyoruz. Günümüzde ebeveynler son derece bilinçli, her türlü problemi sorgulayabiliyorlar. Biz de olası komplikasyon riskini en aza indirmek için ince eleyip sık dokuyor, gördüğümüz her problemi aileler ile paylaşıyoruz.
Uzatmamayayım, fark ettik ki, oldukça fazla bebekte torbanın ortasından yukarı penis ucuna doğru çıkan çizginin, hemen her zaman saat yönünün tersine doğru, spiral şekilde, belli derecelerde dönüklüğü oluyor. Aslında sıklıkla peygamber sünneti dediğimiz hipospadyas ve penis eğriliği dediğimiz kordi ile beraber olan bu patolojiye bazen yalnız başına da rastlanabileceğini fark ettik. Bu arada altını çizmek istiyorum penis eğriliği farklı bir durum. Burada bahsettiğim peniste dönüklük olması.
Bazı çalışmalarda bahsettiğim izole penis dönüklüğünün sıklığının bilinmediği yazılırken, bazılarında nadir bir anomali olarak tariflenmiş, bazılarındaysa sık olarak nitelendirilmiş.  Raporlanan penil torsiyon görülme sıklığı %1.7-27 arasında değişiyor, ancak 90 dereceden daha fazla torsiyon görülme sıklığı sadece %0.7.
Hemen kendi çalışmamızı yaparak bu problemin sıklığını araştırdık. 1000 sağlıklı, ek problemi olmayan bebeği sünnet öncesi muayene ettiğimizde gördük ki %20 dönüklük var. Çok yüksek bir oran. Düşünsenize, her 5 bebekten birinde dönüklük var. Bu 200 bebeğin 43 tanesinde 45 derecen daha fazla, çok azında ise 90 derecen de fazla dönüklük tesbit ettik.
Neden olduğuna dair bazı teoriler var, burada sizi onlarla sıkmayacağım.
Peki bu kadar sıksa bu gerçekten bir problem mi? Şikayet oluşturuyor mu?
Çoğunda bir problem oluşturmuyor. Ama ebeveynler kozmetik bozukluğun düzelmesini istiyorlar. Araştırırken bir çalışmada %60 gibi idrar akımında bozulma yapabileceği yazıyordu.
Erişkinler üzerinde yapılmış bir çalışmada 10 binin üzerinde hasta muayene edilmiş, sadece %2 kişinin bu durumdan rahatsız olduğu ortaya çıkmış.
Anlaşılan çok da fazla bir probleme neden olmuyor. Biz ne yapıyoruz?
Biraz önce anlattığım çalışmamızda 45 derece altında, düşük dereceli torsiyonu olan 157 bebeğin hepsine sünnet yaptık. Yüksek derecede torsiyonu olan bebeklerin ailelerini ise yeterli derecede bilgilendirdik ve 6 aylıktan sonra genel anestezi altında sünnet ile beraber düzeltme önerdik.
Ortalama 12. ayda ameliyat ederek düzelttiğimiz çocukların ameliyattan sonra yedinci gün yapılan  kontrol muayenelerinde komplikasyon yoktu ve ebeveynler sonuçlarla tatmin olmuş durumdaydılar. Ortalama 1.5 yıl sonra ebeveynlere telefonla bağlantı kurduk ve hepsinin kozmetik görünümden mutlu ve memnun oldukları öğrendik. Bu anlattıklarımı Ulusal Çocuk Cerrahisi kongremizde sunduk ve uluslararası bir dergide yayınladık.
Seyrin kısası makbül.
Sonuçta düşük dereceli dönüklükler önemli değil, yüksek dereci olanlar ise ağırlıklı estetik kaygılarla genel anestezi altında sünnet esnasında düzeltilebilir.
Bir seyrimizin daha sonuna geldik. Anlattıklarımı youtube kanalımda izlemek isterseniz lütfen tıklayın.
Mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Nisan 2024
Mart 2024
Hani bazen bebek, çocuk, erişkin fark etmez, kulak önünde bir et parçası görürsünüz; veya dikkatli baktığınızde kulak önünde minicik bir delik vardır… Çocuk cerrahının seyir defterinde bu seyirde size “preauricular skin tags ve pits” dediğimiz bu kulak önündeki embryolojik dönemden kalan yapıları, neden, ne zaman müdahele edilmesi gerektiğini, yol açabilecekleri problemleri anlatacağım.
Tam Türkçeye çevirmekte zorlanıyorum. Önce kulak önü çukur, delik veya preaurikular sinüslerden biraz bahsedeyim. Adı üzerinde kulak önünde yer alıyorlar, sıklıkla sağda ama %25-50 kadar her iki kulakta birden olabiliyorlar. Toplumda %0.5-1 gibi bir oranda varlar ve ailesel geçiş olduğu biliniyor.
Bazı önemli durumlarla birliktelikleri olabiliyor; sağırlık, böbrek anormallikleri, ve diğer doğuştan anormallik ve sendromlar gibi.
Biraz daha açayım. Bir bebekte kulak önü delik varsa kulak tarama testlerini asla atlamamamız, eşlik edebilecek sendromlara, yüz-kafa anormalliklerine dikkat etmemiz gerekiyor. Özellikle her iki kulak önünde birden mevcutsa…
Kulak önü delikler %3-10 kadar olguda diğer doğuştan anormallikler ve sendromlarla beraber olabiliyorlar.
Böbrek anormalliği eşleşmesi çok soruluyor. İzole sadece kulak önünde delik varsa, yani diğer muayeneleri, yüzü, kafası, kulakları normalse genel toplumdan farklılık göstermedikleri biliniyor.
Nasıl tedavi ediyoruz? Eğer sorun çıkarmıyorlarsa dokunmak çok şart değil.
Ama fotoda gördüğünüz gibi akıntı oluyor, enfeksiyon gelişiyorsa çıkarmak gerekiyor. Çıkarırken de, nüks olmasın diye deliği, delik altında sıklıkla bulunan kistik yapıyı ve alttaki kıkırdağı hep beraber çıkarıyoruz. Günübirlik yaptığımız, bizi çok zorlamayan bir ameliyat, sadece çocuk cerrahisinin her ameliyatı gibi ince iş.
Bir de kulak önü çukurun tam tersi, yanda fotoda görüldüğü gibi kulak önü et benleri, yani preaurikular skin tagler var. Bunlar yine kulağın hemen önünde, bazen bir cilt uzantısı, bazen de kıkırdağı andıran yapılar şeklinde görülüyorlar. Eminim yolda, otobüste, kalabalıkta bir çok sefer görmüşsünüzdür. Aynı kulak önü çukurlarda olduğu gibi, sağırlık eşlik edebileceğinden yenidoğanın rutin kulak tarama testinden geçtiğinden emin olmamız gerekiyor. Bazen sadece bu et benleri bir çok genetik sendromun ilk habercisi olabiliyor.
Yine börek anormalliği eşlik edebilmesi durumunu biraz açıklamaya çalışayım.
Eğer kulak önünde problemi olan bir çocuğun eşlik eden başka bozukluğu mevcutsa, ailede sağırlık öyküsü veya ailede böbrek problemleri varsa, annede hamilelik şekeri geliştiyse ultrason ile olası böbrek patolojileri araştırılmalı diye düşünüyoruz.
İzole kulak önü problemlerde de tetkik yapılmasını önerenler var. Mesela İstanbul’da yapılan bir çalışmada 46 izole kulak önü et beni olan hastanın %2’sinde böbreklerde genişleme fark edilmiş. Onun için izole olanlarda bile ultrasonla araştırılmasını önermişler ama bir başka çalışmada izole kulak önü lezyonu olan 108 çocukta eşlik eden sendrom olup olmadığı bir genetikçi tarafından araştırılmış. Gerçekten izole olanlara 1 aylıkken ve 3 aylıkken böbrek ultrasonu yapılmış. Aynı şekilde sağlıklı 95 bebeğe de ultrasonla aynı zamanda bakıldığında birinde %2, diğerinde %3 böbrekte genişleme saptanmış. İzole olanlarda böbrek ultrasonu ile tarama yapılmasına gerek yok denilmiş. Tıptaki bir çok konuda olduğu gibi net bir görüş birliği yok. Bizim yaklaşımımız da ek doğuştan anomali sendromlarını düşündürecek bulgular yoksa, izole olanlara ek tetkik istememe yönünde.
Nasıl tedavi ediyoruz? Sıklıkla kozmetik nedenlerden dolayı, okulda, yuvada alay konusu olmadan çıkarıyoruz. Zor bir ameliyat değil. Altta sıklıkla yer alabilen kıkırdak dokusu da çıkarılınca daha güzel iyileşiyor.
Bir seyrimizin daha sonuna geldik.
Mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Mart 2024
Şubat 2024
Bana en çok sorulan ikinci soru…
Az değil, 1996 yılından beri çocuk cerrahisi ile uğraşıyorum. Ve, bana en çok sorulan ikinci soru: “Anestezi çocuğuma bir zarar verir mi?”
Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde size bu sorunun cevabını vermeye çalışacağım. En çok sorulan İlk soru mu? Videonun sonunda…
İyi seyirler,
Anestezik maddelerin nörotoksik etkilerle gelişmekte olan beyinde hasara neden olabileceği, sonucunda da bilişsel ve davranışsal sorunlar çıkabileceği varsayımı hastaların, ebeveynlerin ve biz klinisyenlerin kafasını çok meşgul ediyor.
Onlarca hayvan çalışması mevcut.
Kemirgenler üzerinde yapılan çalışmaları insanlara uyarlayamayınca bilim insanları maymunlar üzerinde deneysel çalışmalar yapmışlar. Yavru maymunlara belirli zamanlarda verilen anestezik meddeler sonrası yavruların annelerinden ayrılma endişelerinde artış, motor reflekslerinde gerileme gibi bulgular görülürmüş.  Bu bulguların hayvanlarda oluşturduğu davranışsal bulgular insanlara uyarlanamıyor, çünkü bizim beynimiz çok çok daha gelişmiş bir beyin. Bizim davranışlarımız çok daha karmaşık ve ileri.
Bu sefer de yine bilim insanları yine pes etmeyip insanlar üzerinde çalışmalar yapmaya başlamışlar. Anestezi alan ve almayan çocukları karşılaştırmışlar. Alınan ilaçlara göre, alınan anestezi esnasında çocuğun yaşına göre, anestezinin alınma sıklığı, süresi ve sayısına göre alt gruplar oluşturup hiç anestezi almayan çocuklarla karşılaştırma yapmışlar. Tabi yine sonuçlara etki edebilecek bir sürü etken ortaya çıkmış.   Çünkü gözlemsel bir çalışma yapılabilmesi için aynı deneklerin olması gerekiyor. Halbuki her çocuğun içerisinde büyüdüğü ortam, ebeveynleri ve çevresiyle olan iletişimi, hangi nedenden dolayı anestezi aldığı, hangi coğrafyada yaşadığı farklı, yani çok fazla değişken var.
Şimdi örneklerle size biraz detaylandırayım.
İleri dönük bir  çalışma var. Ortalama 54 dakika süren fıtık ameliyatı yapılan 1 yaş altı 363 çocuğa genel anestezi, 354 çocuğa da uyanık bölgesel anestezi verilmiş. Bu çocukların yapılan FSIQ testleri sonucunda davranışsal ve bilişsel bir farklılık olmadığı ortaya çıkmış. Tabi bu çalışma uzun ve tekrar edilen anestezi uygulamalarında farklı sonuçlar ortaya çıkarabilir denilmiş.
Diyorum ya, onlarca çalışma var. Öğrenme bozuklukları, gelişimsel ve psikiyatrik bozukluklar, IQ sonuçları, ebeveyn değerlendirmeleri, akademik başarıları hep karşılaştırılmış. Örnek vereyim basit diş tedavisi için anestezi alan çocuklarla almayan çocukların ilerideki başarılarının karşılaştırıldığı çalışmalar var. Kanada’da askere alınırken IQ testi yapılan gençlerin IQ test sonuçlarını, küçükken anestezi alanlar ve almayanlar olarak irdelemişler. Yapılan çalışmaların bazılarında anestezi alan çocuklarda problem çıkarken, bazılarında fark olmadığı belirtilmiş. Onlarca çalışmanın sonuçları birleştirilerek metaanalizler yayınlanmış. Çok değişken olunca değerlendirmek de zor oluyor tabi.
İşin özeti, en önemli olan veri şu: Aralık 2016’da Amerikan yemek ve ilaç idaresi (FDA), gebeliğin son üç ayındaki anne adayları ve 3 yaşın altındaki çocuklarda, tekrar eden ve 3 saatten daha uzun sürecek anestezi uygulamalarında anestezik ilaçların olası negatif etkilerine karşın uyarı yayınladı. Ancak riskin derecesi belli değil denildi. Yeterli klinik ve deneysel veri oluşmayınca da 2017’de uyarısını güncelledi. Dedi ki, tıbbi gereklilik durumunda gebeler ve 3 yaş altı çocuklarda tedavi geciktirilmemeli, klinisyenler genel pratiklerini, geleneksel eylemlerini takip etmeliler, uygulamaya devam etmeliler.
Sonuçta, cerrahi geçiren ve anestezi alan çocuklarla hiç cerrahi geçirmeyen çocuklar arasında bazı sinirsel/gelişimsel/davranışsal sonuçlar arasında fark var, ancak bu farkın nedeni direk anesteziye maruz kalmakla ve anestezinin uzun süreli etkileriyle bağdaştırılamıyor.  Şu ana kadar anlattıklarımın özeti bu son cümle. Ve ben bu önemli ve iddialı cümleyi UptoDate sitesinden derledim.
Bütün bu anlattıklarım, okuduğum konuyla ilgili makaleler ve 30 yıla yakın süredir çocuk cerrahisiyle ilgilenen bir klinisyen olarak benim kişisel gözlemim ve düşüncem nedir? Fıtık, inmemiş testis, sünnet gibi kısa süreli, nispeten daha yüzeyel anestezinin uygulandığı ayaktan ameliyatlar için bir problem olmadığını düşünüyorum. Ancak 3 saati aşacak bir cerrahi gerekecekse, çocuklar mükerrer seferler anestezi alacaklarsa mecbur değilsek, 3 yaşını geçirmek daha uygun görünüyor. Gerçi hiçbir cerrah da mecbur kalmadıkça 6 aylık bir bebeği 3 saatlik ameliyata almaz zaten.  
Sigaralı ortamlar, cep telefonu gibi teknolojik aletlerden yayılan radyasyon, sağlıksız besinler gibi bir çok çevresel faktör daha tehlikeli olabilir. Marketten aldığımız bir ürünün içerisinde ne kadar GDO’nun olduğunun bile yazılamadığı ülkemizde anestezinin ilerideki etkilerini tarışmak bence çok anlamsız. Gerekmedikçe kimse sağlıklı bir çocuğa anestezi vermez ki. Bence asıl önemli olan anestezi ekibinizin iyi olması.
Çok karışık, çok tartışılan, çok fazla değişken olduğu için ortak bir sonuca varılamamış bir konuyu açık yüreklilikle sizinle paylaşmaya çalıştım.
Umarım sıkmadan, kafa şişirmeden bu seyri tamamlayabilmişizdir. Biliyorsunuz önemli olan limana yanaşabilmek. Kısaltılmış halini youtube videosunda izleyebilirsiniz. (Tıklayın).
Bana en çok sorulan soru mu? “Sünnet gerekli mi, değil mi?” sorusu.  Cevabını daha önceki seyirlerimizde detaylı anlatmıştım. “Erkek Sünnetinin Öyküsü” isimli kitabımda da bulabilirsiniz.
Mutlu kalın,

 

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Şubat2023

Kategoriler