Blog

Temmuz 2024
Haklı olarak ebeveynler yeni doğmuş bebeklerinin kuyruk sokumunda delik gördükleri zaman endişe ediyorlar. Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde bu bölümde size “sakral gamze” hakkında bilgiler anlattım. Nedir, ne zaman endişe edilmelidir, hangi yöntemlerle ne zaman tetkik edilmelidir, kimlerin ne zaman tedavi etmeleri gerekir gibi sık karşılaştığım sorulara cevap vermeye çalıştım.
İyi okumalar,
Deri tabakası ve sinirler embriyolojik olarak aynı tabakadan gelişiyorlar. Embriyo 3-5 haftalıkken birbirlerinden ayrılıyorlar. Bu ayrılma süreci tam gerçekleşmezse sinir sistemi ile cilt arasında bir bağlantı oluşabiliyor. İşte asıl korkulan da bu. Bunların bazıları ciddi omurga bozuklukları ile kendini belli edebilirken, bazıları sadece ciltte minik bir delik şeklinde görülebiliyor. Kendisini çok belli etmeyen bu omurilik problemlerinin klinik ilerleyişi de çok farklılık gösterebiliyor. Bazıları erişkin yaşa kadar hiç bulgu vermezken, bazılarında ilerleyen alt uzuvlarda ve mesanede bozukluklar oluşabiliyor. Bu ilerleyiş klinik olarak fark edilebilir hale geldiğinde de geri dönüşümü imkansız olabiliyor. Erken cerrahi en azından bu geri dönüşümsüz ilerleyişi durdurabiliyor. Onun için de bu problemlerin ilk fark edilmelerine olanak sağlayabilen cilt bulgularında uyanık olmak gerekiyor.
Biraz da diğer taraftan bakalım. Kuyruk sokumu bölgesi doğuştan olan cilt lezyonlarının çok sık olarak görüldüğü bir bölge. Neredeyse her yüz çocuğun 3 yada 4 tanesinde anüsün hemen yukarısında delik gibi lezyonlar olabiliyor. Bunların çoğu “sakral gamze” olarak adlandırılıyor ve zararsız. En fazla kıl veya iritasyona bağlı enfeksiyon oluşturabiliyorlar.
Bu durumda ne zaman alarma geçmeliyiz?
Eğer sakral gamze anüse yakınsa, yani 25mm’den daha fazla uzakta değilse, derinliği 5 mm’den azsa, tabanı görülebiliyorsa ve gamzeye eşlik eden diğer cilt lezyonları yoksa korkmayacağız. Bu lezyonlar gamze komşuluğunda basit cilt fazlalıkları, kıllanmalar, hemanjiom dediğimiz vişne moru renginde lezyonlar, koyu renkli benler, yumuşak şişlik gibi görünen lipomlar, her iki kalça arasındaki çatalın simetrik olmaması, gamze üzerindeki cildin fazla renkli veya renksiz olması gibi görüntüler olabilir. Bu saydığım görüntülerden bir veya fazlası sakral gamzeye eşlik ediyorsa mutlaka ileri tetkik ve çocuk beyin cerrahisi uzmanına danışmak gerekiyor.
İleri tetkik ne zaman ve nasıl yapılmalı?
Sıklıkla ilk tercih edilen ultrasonografi. Çok erken yapıldığı zamanlar doğru değerlendirme yapılması zor olabileceğinden 1 aylığa kadar beklenip sonrasında yapılması öneriliyor. Tabi çok aşikar, belirgin durumlarda 1 aylık süre beklenmeden de ultrasonografi yerine daha ileri bir tetkik olarak MR yapılabilir.
Sonuç olarak şöyle bitirelim. Eşlik eden diğer cilt lezyonları ve nörolojik muayene bulgularının olmaması durumunda, çok derin olmayan basit sakral gamzeler zararsız ve ileri araştırmaya gerek duyulmuyor. Endişe etmeye, panik olmaya gerek yok.
Bu seyrimiz de böyle bitsin.
Mutlu kalın,
Temmuz 2024
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Haziran 2024
Çocuk doktoru arkadaşım bir aylık erkek bir bebek danıştı. Bebek ilk haftalar sorunsuzken son günlerde her beslenmeden sonra fışkırır tarzda kusuyormuş. Kustuktan sonra açlığı devam ettiği için emmeye çalışıyor, yeterli beslenemediği için kilo kaybediyormuş. Artık bugün idrar çıkışı ve kaka yapması azalınca, bebekte halsizlik ortaya çıkmaya başlayınca gelmişler. Yapılan fizik muayenesi, kan tahlili ve karın ultrasonografisi sonucu mide çıkışındaki kasta aşırı büyüme olduğu, bu nedenle mide çıkışında tıkanıklık oluştuğunu fark ettik. Gerekli amelyatını yaptıktan sonra bebişi annesinin kucağında evive taburcu ettik.
Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde size “Pilor Stenozu” hakkında kısa, hap bilgiler vereceğim. 
Bu hastalığın tam adı “Infantil Hipertrofik Pilor Stenozu”. Infant 1 yaş altı bebeklere deniyor. Hipertrofik büyümüş anlamına geliyor. Midenin en son bölümünün adı pilor. Stenoz da darlık demek. Yani küçük bebeklerin mide çıkışlarındaki darlık. Bazen “infantil” kelimesi yerine “idiyopatik” kelimesi de kullanılıyor. Yani “nedeni bilinmeyen”. Eskiden doğuştan anlamına  gelen “konjenital” kelimesi kullanılıyordu, sonra bu bebeklerin doğdukları zaman normal oldukları, şikayetlerinin 3 haftalıktan sonra ortaya çıktığı iyice anlaşılınca “doğuştan” yerine “nedeni bilinmeyen”, yani “idiyopatik” kelimesi kullanılmaya başlandı. Bu bilginin şöyle stratejik bir önemi var, bir çok özel sağlık sigortası malesef doğuştan rahatsızlıkların tedavisini karşılamıyor. Bebek olunca bu bebeklerin de problemini karşılamak istemiyorlar, ama tekrar ediyorum bu hastalık doğuştan değil.
Genellikle 3-5 haftalıkken ortaya çıkyor, 12 haftadan sonra görülmesi çok nadir. Her 1000 bebekte 1-3 gibi bir sıklıkta görülüyor ve erkek bebeklerde 5 kat daha fazla görülüyor. Özellikle ilk doğumda, erken doğumda ve genç annelerin bebeklerinde daha fazla oluyor.
Nedeni dediğim gibi tam olarak bilinmiyor ama bazı antibiyotiklerin, sigaranın, şişeden beslemenin ve en önemlisi genetik faktörlerin etkileri olabileceği düşünülüyor. Mesela bu hastalığa yakalanmış bir bebeğin kardeşinde de olma olasılığı normal topluma göre 30 kat daha fazla.
Klinik bulguları aynen biraz önce anlattığım bebek gibi. Beslendikten sonra mide içerisinde biriken besini fışkırır gibi ağızlarından burunlarından kusuyorlar. Mide içeriğini kustukları için kusmuk içeriğinde sıklıkla yeşil safra olmuyor. Gittikçe kilo kaybetmeye, kaka ve idrarı daha az çıkarmaya başlıyorlar. Çok atipik bulgulardan size bahsetmeyeceğim, ama bu bebeklerde hafif bir sarılık da geliştiğini biliyoruz Bahsettiğim kusmalar bebeklerde sık gördüğümüz reflü kusmalarından farklı. Onlar biliyorsunuz fışkırır gibi olmuyor ve beslendikten 10dk filan sonra ağız kenarında akıntı şeklinde görülüyor..
Bizlerin muayenesi sonucunda, hikayesinden de şüphelendiğimiz bebeklerde pilor stenozu tanısından emin olmak için mide çıkışındaki kasın kalınlığını ve boyunu ultrason ile ölçüp, bebeğin kan tahlillerinde mide içeriği kayıplarını değerlendiriyoruz. Bebekler eğer ameliyata girebilecek durumdaysalar ameliyata alıp, kası kesip mide çıkış kanalını genişletiyoruz.
Bu ameliyatın başarı oranı çok yüksek. Ultrasonla bakıldığında neredeyse 1 yıla kadar kas hala kalın olarak ölçülüyor ancak klinik hemen düzeliyor.
Bana çok sorulan bir sorunun da cevabını hemen vereyim; uzun süreli takiplerinde bu ameliyatı geçiren bebeklerin diğer bebeklerden hiçbir farkı olmuyor, sindirim sistemi semptomları, mide boşalımları diğer normal insanlarla aynı.
Bu seyrimizi de böylece bitirmiş oluyoruz.
Mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Haziran 2024
Mayıs 2024
6 yaşında yerinde duramayan, sempatik bir oğlan çocuğu getirdiler. Çocuğun gelme şikayeti yukarı doğru işemesiydi. İlk defa bezden kurtulduktan sonra fark etmişler. Çocuk tuvalete oturarak çiş yaparken çişi hep dışarı çıkıyormuş. Ayakta yapmasını öğrendiğinde de hep klozetin kapağına yapmaya başlamış. Okula gittiğinde idrar akımının yukarı yönlenmesi iyice can sıkıcı olmaya başlayınca gelmişler.
Çocuk cerrahının seyir defterinde size idrar akımının yukarı yönelmesine neden olan “meatal ağ” problemini yazdım.

 

Tıp literatüründe yenidoğan sünnetinden sonra karşılaşılabilen bir problemden bahsedilir: Mea Stenozu. Yani pipinin ucundaki idrar deliğinin darlığı. Görülme sıklığı net değil çünkü tam tanısını koymak oldukça zor. Bazı kaynaklara göre %20’ye yakın görülen bir problem, bazı çalışmalarda ise %0.2 kadar az raporlanmış. Bizim çalışmalarımızda da %1’den az olduğunu tespit ettik. Bu çocuklarda toplu iğne başı kadar görünen bir idrar deliği, zor işeme, ağrılı işeme, sık işeme, yukarı doğru işeme ve idrar tutamama şikayetleri olabiliyor.
Biz hastanemize daha önce yenidoğan sünneti yapılmış, yukarı doğru işeme şikayeti ile gelen çocuklarda fark ettik ki, evet toplu iğne başı kadar ince bir görünüm var ancak sondayla baktığımızda bu görüntü darlık oluşturmuyor. Bu çocukların hiçbirisinde biraz önce söylediğim zor işeme, ağrılı işeme, sık işeme gibi dar idrar deliğini düşündürecek bir şikayet yoktu. Dikkatli baktığımızda idrar deliğinin alt tarafında ağ şeklinde bir yapı olduğunu gördük. Bu ağı yapısı darlık oluşturmuyor, ancak işerken idrar akımının yukarı yönlenmesine neden oluyordu.
Aslında idrar deliğinde, idrar akımını yukarı yönlendiren ağ problemi sünnetsiz çocuklarda da bazı sendromların parçası olarak, peygamber sünneti cerrahisi sonrası, penil travma, uzun sondalama gibi nedenlerle de oluşabiliyor. Hatta kız çocuklarında bile cerrahi tedavi gerektiren, akımın yukarı yönlenmesi görülebiliyor. Ama benim bahsettiğim hastaların hepsi hastanemizde yenidoğan sünneti olmuştu. Biz her hastayı sünnet öncesi ve sonrası muayene ettiğimiz için başka bir problem olmadığını biliyoruz. Muhtemelen iyileşme süreci içerisinde idrar deliğinin her iki yanağı yavaş yavaş yapışarak ağımsı bir yapı oluşuyor.
Tedavisi oldukça basit. Ameliyathanede, günübirlik yani ayaktan bir cerrahi ile ağ yapısını çıkarıp, 3-4 tane incecik dikişler attıktan sonra şikayet tamamen ortadan kayboluyor. Artık çocuklar hedeflerini tutturarak işeyebiliyorlar. Ameliyat sonrası dönem de oldukça kolay. Sadece iyileşirken takrar yapışıklık olmasın diye bir müddet kalibrasyon yaptırıyoruz.
Tabi biz biraz önce anlattığım gözlemlerimizi, ve tedavi önerimizi hem ulusal kongremizde sunduk, hem de uluslararası dergide, J. Pediat Urology, yayınladık, idrar deliği darlığı yerine, idrar deliğinde ağ olarak literatüre girmesini önerdik.

Anlattıklarımı video ve grafiklerle izlemek isterseniz youtube kanalım için tıklayın. 

Bu seyrimiz de böyle bitsin.
Mutlu kalın,
Mayıs 2024
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Nisan 2024
Daha önceki videolarımızdan, bloglarımızdan yenidoğan sünneti ile ilgili görüşlerimizi biliyorsunuz. Her erkeğin sünnet olmasının tıbbi bir zorunluluk olduğunu düşünmüyoruz, düzgün bir hijyenik bakımla sünnetin kazandırdığı yararlardan faydalanmanız mümkün. Ancak din, gelenek, sosyal baskı gibi türlü nedenlerden dolayı çocuğunuz bir gün sünnet olacaksa en kolay, sağlıklı ve güvenli yöntemin yenidoğan dönemi olduğunu düşünüyoruz. Nitekim çalıştığımız hastane dışında da doğum yapmış insanlar ilk ay içerisinde bizimle bağlantı kurarak bebeklerini yenidoğan sünneti için getiriyorlar.  Biz de önce muayenelerini yapıp, sonra uygunsa sünnetlerini hızlıca organize ediyoruz.
İşte bu sünnet öncesi muayenede çok sık karşılaştığımız bir duruma biraz değinmek istiyorum. Çocuk cerrahının seyir defterinde bu bölümde size peniste dönüklüğü anlatacağım.
Sünnet öncesi muayene esnasında daha önce fark edilmemiş, gözden kaçmış bir çok problemi yakalayabiliyoruz. Günümüzde ebeveynler son derece bilinçli, her türlü problemi sorgulayabiliyorlar. Biz de olası komplikasyon riskini en aza indirmek için ince eleyip sık dokuyor, gördüğümüz her problemi aileler ile paylaşıyoruz.
Uzatmamayayım, fark ettik ki, oldukça fazla bebekte torbanın ortasından yukarı penis ucuna doğru çıkan çizginin, hemen her zaman saat yönünün tersine doğru, spiral şekilde, belli derecelerde dönüklüğü oluyor. Aslında sıklıkla peygamber sünneti dediğimiz hipospadyas ve penis eğriliği dediğimiz kordi ile beraber olan bu patolojiye bazen yalnız başına da rastlanabileceğini fark ettik. Bu arada altını çizmek istiyorum penis eğriliği farklı bir durum. Burada bahsettiğim peniste dönüklük olması.
Bazı çalışmalarda bahsettiğim izole penis dönüklüğünün sıklığının bilinmediği yazılırken, bazılarında nadir bir anomali olarak tariflenmiş, bazılarındaysa sık olarak nitelendirilmiş.  Raporlanan penil torsiyon görülme sıklığı %1.7-27 arasında değişiyor, ancak 90 dereceden daha fazla torsiyon görülme sıklığı sadece %0.7.
Hemen kendi çalışmamızı yaparak bu problemin sıklığını araştırdık. 1000 sağlıklı, ek problemi olmayan bebeği sünnet öncesi muayene ettiğimizde gördük ki %20 dönüklük var. Çok yüksek bir oran. Düşünsenize, her 5 bebekten birinde dönüklük var. Bu 200 bebeğin 43 tanesinde 45 derecen daha fazla, çok azında ise 90 derecen de fazla dönüklük tesbit ettik.
Neden olduğuna dair bazı teoriler var, burada sizi onlarla sıkmayacağım.
Peki bu kadar sıksa bu gerçekten bir problem mi? Şikayet oluşturuyor mu?
Çoğunda bir problem oluşturmuyor. Ama ebeveynler kozmetik bozukluğun düzelmesini istiyorlar. Araştırırken bir çalışmada %60 gibi idrar akımında bozulma yapabileceği yazıyordu.
Erişkinler üzerinde yapılmış bir çalışmada 10 binin üzerinde hasta muayene edilmiş, sadece %2 kişinin bu durumdan rahatsız olduğu ortaya çıkmış.
Anlaşılan çok da fazla bir probleme neden olmuyor. Biz ne yapıyoruz?
Biraz önce anlattığım çalışmamızda 45 derece altında, düşük dereceli torsiyonu olan 157 bebeğin hepsine sünnet yaptık. Yüksek derecede torsiyonu olan bebeklerin ailelerini ise yeterli derecede bilgilendirdik ve 6 aylıktan sonra genel anestezi altında sünnet ile beraber düzeltme önerdik.
Ortalama 12. ayda ameliyat ederek düzelttiğimiz çocukların ameliyattan sonra yedinci gün yapılan  kontrol muayenelerinde komplikasyon yoktu ve ebeveynler sonuçlarla tatmin olmuş durumdaydılar. Ortalama 1.5 yıl sonra ebeveynlere telefonla bağlantı kurduk ve hepsinin kozmetik görünümden mutlu ve memnun oldukları öğrendik. Bu anlattıklarımı Ulusal Çocuk Cerrahisi kongremizde sunduk ve uluslararası bir dergide yayınladık.
Seyrin kısası makbül.
Sonuçta düşük dereceli dönüklükler önemli değil, yüksek dereci olanlar ise ağırlıklı estetik kaygılarla genel anestezi altında sünnet esnasında düzeltilebilir.
Bir seyrimizin daha sonuna geldik. Anlattıklarımı youtube kanalımda izlemek isterseniz lütfen tıklayın.
Mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Nisan 2024
Mart 2024
Hani bazen bebek, çocuk, erişkin fark etmez, kulak önünde bir et parçası görürsünüz; veya dikkatli baktığınızde kulak önünde minicik bir delik vardır… Çocuk cerrahının seyir defterinde bu seyirde size “preauricular skin tags ve pits” dediğimiz bu kulak önündeki embryolojik dönemden kalan yapıları, neden, ne zaman müdahele edilmesi gerektiğini, yol açabilecekleri problemleri anlatacağım.
Tam Türkçeye çevirmekte zorlanıyorum. Önce kulak önü çukur, delik veya preaurikular sinüslerden biraz bahsedeyim. Adı üzerinde kulak önünde yer alıyorlar, sıklıkla sağda ama %25-50 kadar her iki kulakta birden olabiliyorlar. Toplumda %0.5-1 gibi bir oranda varlar ve ailesel geçiş olduğu biliniyor.
Bazı önemli durumlarla birliktelikleri olabiliyor; sağırlık, böbrek anormallikleri, ve diğer doğuştan anormallik ve sendromlar gibi.
Biraz daha açayım. Bir bebekte kulak önü delik varsa kulak tarama testlerini asla atlamamamız, eşlik edebilecek sendromlara, yüz-kafa anormalliklerine dikkat etmemiz gerekiyor. Özellikle her iki kulak önünde birden mevcutsa…
Kulak önü delikler %3-10 kadar olguda diğer doğuştan anormallikler ve sendromlarla beraber olabiliyorlar.
Böbrek anormalliği eşleşmesi çok soruluyor. İzole sadece kulak önünde delik varsa, yani diğer muayeneleri, yüzü, kafası, kulakları normalse genel toplumdan farklılık göstermedikleri biliniyor.
Nasıl tedavi ediyoruz? Eğer sorun çıkarmıyorlarsa dokunmak çok şart değil.
Ama fotoda gördüğünüz gibi akıntı oluyor, enfeksiyon gelişiyorsa çıkarmak gerekiyor. Çıkarırken de, nüks olmasın diye deliği, delik altında sıklıkla bulunan kistik yapıyı ve alttaki kıkırdağı hep beraber çıkarıyoruz. Günübirlik yaptığımız, bizi çok zorlamayan bir ameliyat, sadece çocuk cerrahisinin her ameliyatı gibi ince iş.
Bir de kulak önü çukurun tam tersi, yanda fotoda görüldüğü gibi kulak önü et benleri, yani preaurikular skin tagler var. Bunlar yine kulağın hemen önünde, bazen bir cilt uzantısı, bazen de kıkırdağı andıran yapılar şeklinde görülüyorlar. Eminim yolda, otobüste, kalabalıkta bir çok sefer görmüşsünüzdür. Aynı kulak önü çukurlarda olduğu gibi, sağırlık eşlik edebileceğinden yenidoğanın rutin kulak tarama testinden geçtiğinden emin olmamız gerekiyor. Bazen sadece bu et benleri bir çok genetik sendromun ilk habercisi olabiliyor.
Yine börek anormalliği eşlik edebilmesi durumunu biraz açıklamaya çalışayım.
Eğer kulak önünde problemi olan bir çocuğun eşlik eden başka bozukluğu mevcutsa, ailede sağırlık öyküsü veya ailede böbrek problemleri varsa, annede hamilelik şekeri geliştiyse ultrason ile olası böbrek patolojileri araştırılmalı diye düşünüyoruz.
İzole kulak önü problemlerde de tetkik yapılmasını önerenler var. Mesela İstanbul’da yapılan bir çalışmada 46 izole kulak önü et beni olan hastanın %2’sinde böbreklerde genişleme fark edilmiş. Onun için izole olanlarda bile ultrasonla araştırılmasını önermişler ama bir başka çalışmada izole kulak önü lezyonu olan 108 çocukta eşlik eden sendrom olup olmadığı bir genetikçi tarafından araştırılmış. Gerçekten izole olanlara 1 aylıkken ve 3 aylıkken böbrek ultrasonu yapılmış. Aynı şekilde sağlıklı 95 bebeğe de ultrasonla aynı zamanda bakıldığında birinde %2, diğerinde %3 böbrekte genişleme saptanmış. İzole olanlarda böbrek ultrasonu ile tarama yapılmasına gerek yok denilmiş. Tıptaki bir çok konuda olduğu gibi net bir görüş birliği yok. Bizim yaklaşımımız da ek doğuştan anomali sendromlarını düşündürecek bulgular yoksa, izole olanlara ek tetkik istememe yönünde.
Nasıl tedavi ediyoruz? Sıklıkla kozmetik nedenlerden dolayı, okulda, yuvada alay konusu olmadan çıkarıyoruz. Zor bir ameliyat değil. Altta sıklıkla yer alabilen kıkırdak dokusu da çıkarılınca daha güzel iyileşiyor.
Bir seyrimizin daha sonuna geldik.
Mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Mart 2024
Şubat 2024
Bana en çok sorulan ikinci soru…
Az değil, 1996 yılından beri çocuk cerrahisi ile uğraşıyorum. Ve, bana en çok sorulan ikinci soru: “Anestezi çocuğuma bir zarar verir mi?”
Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde size bu sorunun cevabını vermeye çalışacağım. En çok sorulan İlk soru mu? Videonun sonunda…
İyi seyirler,
Anestezik maddelerin nörotoksik etkilerle gelişmekte olan beyinde hasara neden olabileceği, sonucunda da bilişsel ve davranışsal sorunlar çıkabileceği varsayımı hastaların, ebeveynlerin ve biz klinisyenlerin kafasını çok meşgul ediyor.
Onlarca hayvan çalışması mevcut.
Kemirgenler üzerinde yapılan çalışmaları insanlara uyarlayamayınca bilim insanları maymunlar üzerinde deneysel çalışmalar yapmışlar. Yavru maymunlara belirli zamanlarda verilen anestezik meddeler sonrası yavruların annelerinden ayrılma endişelerinde artış, motor reflekslerinde gerileme gibi bulgular görülürmüş.  Bu bulguların hayvanlarda oluşturduğu davranışsal bulgular insanlara uyarlanamıyor, çünkü bizim beynimiz çok çok daha gelişmiş bir beyin. Bizim davranışlarımız çok daha karmaşık ve ileri.
Bu sefer de yine bilim insanları yine pes etmeyip insanlar üzerinde çalışmalar yapmaya başlamışlar. Anestezi alan ve almayan çocukları karşılaştırmışlar. Alınan ilaçlara göre, alınan anestezi esnasında çocuğun yaşına göre, anestezinin alınma sıklığı, süresi ve sayısına göre alt gruplar oluşturup hiç anestezi almayan çocuklarla karşılaştırma yapmışlar. Tabi yine sonuçlara etki edebilecek bir sürü etken ortaya çıkmış.   Çünkü gözlemsel bir çalışma yapılabilmesi için aynı deneklerin olması gerekiyor. Halbuki her çocuğun içerisinde büyüdüğü ortam, ebeveynleri ve çevresiyle olan iletişimi, hangi nedenden dolayı anestezi aldığı, hangi coğrafyada yaşadığı farklı, yani çok fazla değişken var.
Şimdi örneklerle size biraz detaylandırayım.
İleri dönük bir  çalışma var. Ortalama 54 dakika süren fıtık ameliyatı yapılan 1 yaş altı 363 çocuğa genel anestezi, 354 çocuğa da uyanık bölgesel anestezi verilmiş. Bu çocukların yapılan FSIQ testleri sonucunda davranışsal ve bilişsel bir farklılık olmadığı ortaya çıkmış. Tabi bu çalışma uzun ve tekrar edilen anestezi uygulamalarında farklı sonuçlar ortaya çıkarabilir denilmiş.
Diyorum ya, onlarca çalışma var. Öğrenme bozuklukları, gelişimsel ve psikiyatrik bozukluklar, IQ sonuçları, ebeveyn değerlendirmeleri, akademik başarıları hep karşılaştırılmış. Örnek vereyim basit diş tedavisi için anestezi alan çocuklarla almayan çocukların ilerideki başarılarının karşılaştırıldığı çalışmalar var. Kanada’da askere alınırken IQ testi yapılan gençlerin IQ test sonuçlarını, küçükken anestezi alanlar ve almayanlar olarak irdelemişler. Yapılan çalışmaların bazılarında anestezi alan çocuklarda problem çıkarken, bazılarında fark olmadığı belirtilmiş. Onlarca çalışmanın sonuçları birleştirilerek metaanalizler yayınlanmış. Çok değişken olunca değerlendirmek de zor oluyor tabi.
İşin özeti, en önemli olan veri şu: Aralık 2016’da Amerikan yemek ve ilaç idaresi (FDA), gebeliğin son üç ayındaki anne adayları ve 3 yaşın altındaki çocuklarda, tekrar eden ve 3 saatten daha uzun sürecek anestezi uygulamalarında anestezik ilaçların olası negatif etkilerine karşın uyarı yayınladı. Ancak riskin derecesi belli değil denildi. Yeterli klinik ve deneysel veri oluşmayınca da 2017’de uyarısını güncelledi. Dedi ki, tıbbi gereklilik durumunda gebeler ve 3 yaş altı çocuklarda tedavi geciktirilmemeli, klinisyenler genel pratiklerini, geleneksel eylemlerini takip etmeliler, uygulamaya devam etmeliler.
Sonuçta, cerrahi geçiren ve anestezi alan çocuklarla hiç cerrahi geçirmeyen çocuklar arasında bazı sinirsel/gelişimsel/davranışsal sonuçlar arasında fark var, ancak bu farkın nedeni direk anesteziye maruz kalmakla ve anestezinin uzun süreli etkileriyle bağdaştırılamıyor.  Şu ana kadar anlattıklarımın özeti bu son cümle. Ve ben bu önemli ve iddialı cümleyi UptoDate sitesinden derledim.
Bütün bu anlattıklarım, okuduğum konuyla ilgili makaleler ve 30 yıla yakın süredir çocuk cerrahisiyle ilgilenen bir klinisyen olarak benim kişisel gözlemim ve düşüncem nedir? Fıtık, inmemiş testis, sünnet gibi kısa süreli, nispeten daha yüzeyel anestezinin uygulandığı ayaktan ameliyatlar için bir problem olmadığını düşünüyorum. Ancak 3 saati aşacak bir cerrahi gerekecekse, çocuklar mükerrer seferler anestezi alacaklarsa mecbur değilsek, 3 yaşını geçirmek daha uygun görünüyor. Gerçi hiçbir cerrah da mecbur kalmadıkça 6 aylık bir bebeği 3 saatlik ameliyata almaz zaten.  
Sigaralı ortamlar, cep telefonu gibi teknolojik aletlerden yayılan radyasyon, sağlıksız besinler gibi bir çok çevresel faktör daha tehlikeli olabilir. Marketten aldığımız bir ürünün içerisinde ne kadar GDO’nun olduğunun bile yazılamadığı ülkemizde anestezinin ilerideki etkilerini tarışmak bence çok anlamsız. Gerekmedikçe kimse sağlıklı bir çocuğa anestezi vermez ki. Bence asıl önemli olan anestezi ekibinizin iyi olması.
Çok karışık, çok tartışılan, çok fazla değişken olduğu için ortak bir sonuca varılamamış bir konuyu açık yüreklilikle sizinle paylaşmaya çalıştım.
Umarım sıkmadan, kafa şişirmeden bu seyri tamamlayabilmişizdir. Biliyorsunuz önemli olan limana yanaşabilmek. Kısaltılmış halini youtube videosunda izleyebilirsiniz. (Tıklayın).
Bana en çok sorulan soru mu? “Sünnet gerekli mi, değil mi?” sorusu.  Cevabını daha önceki seyirlerimizde detaylı anlatmıştım. “Erkek Sünnetinin Öyküsü” isimli kitabımda da bulabilirsiniz.
Mutlu kalın,

 

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Şubat2023

Ocak 2024
Gözü yaşlı bir anne ve endişe dolu bakışları olan baba kucaklarında küçük bebekleriyle odamdan içeri girdiler. Çocuk doktorları bebeğin tek yumurtasını bulamadığını söylemiş. Yapılan ultrasonografide de testis görülememiş. Muayenede gerçekten testis ele gelmiyordu. Aileye testisin ya karın içerisinde olduğu, ya hiç oluşmadığı, ya anne karnında damarsal bir problem ile yok olduğu, ya da normal rotasından çıkıp başka bir yerde olabileceği anlatıldı. Ultrasonografinin bu durumlarda yanılabileceği bilgisi verildi. Bebek 8 aylığa geldiğinde göbeğinden bir kamera sokarak içeri baktık ve karnın içerisinde yerleşmiş olduğunu gördük. Aşağı indirdik.
Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde size bu bölümde tek yumurtası olmayan bebeklerle ilgili kısa bilgiler anlatacağım.
Size biraz hap bilgiler vereyim.
Zamanında doğan bebeklerin %2-5’inde, erken doğanların da %30’unda skrotumda testis olmayabiliyor. Bunların %70 kadarı 1 yaşına kadar kendiliğinden inebiliyor. Yani 1 yaş gibi bebeklerde torbada testis olmama oranı %1. Az bir oran değil. Bu çocukların yaklaşık %10 kadarında her iki testis birden torbaya inmemiş olabiliyor.
İnmemiş testisli çocukların tanısında en etkin yöntem fizik muayene. Biz sadece elimizle testisin yeri, boyutu hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Ama bu çocukların yaklaşı %20 kadarında testisi elimizle bulamıyoruz. Ultrasona sadece çok şişman çocuklarda yağ dokusu içerisinde testisi palpe edememiş olma olasığında veya cerrahi kararı veremediğimiz ara olgularda testis boyutlarını takip için ihtiyaç duyuyoruz. Yoksa ultrasonun veya MR görüntülemenin ele gelmeyen bir testisi arayıp bulma başarısı çok düşük.
Testisi bulamadık. Ne yapıyoruz?
Testisin bizim elimize gelmemesi, ultrasonda görülmemesi olmadığı anlamına gelmiyor. Bir çalışma var, 447 ele gelmeyen testisin cerrahi esnasında sadece %41’ gerçekten bulunamamış. %20 kadarı karın içerisinde, %30’u kasık kanalı içerisinde, % 9’u da iniş rotasından saptığından farklı yerlerde bulunmuş.
Demek ki testisi bulamadık diye savaşı bırakmıyoruz.
Eğer bebekte eşlik eden hipospadias gibi, yani peygamber sünneti gibi problemler varsa cinsel gelişim bozukluğu var mı diye bakıyoruz. Hele her iki testisi birden ele gelmiyorsa, hayatı tehdit edebilecek problemler de olabileceğinden, cinsel tanı için genetik test, karyotip, içeride over rahim var mı diye ultrason, olası böbrek üstü bez problemleri için bazı hormon testlerini istiyoruz.
Eğer eşlik eden problem yok ise, tek taraflı ele gelmeyen testis varsa yapılacak işlem tek ve net: Laparoskopi
Göbekten soktuğumuz kamerayla karın içerisinde testis varsa indiriyoruz, bağlantıları var kendisi yoksa, bağlantı uçlarını kalıntısıyla beraber çıkarıyoruz.
İnmemiş testisle ilgili, ele gelmeyen testisle ilgili daha ayrıntılı videolarımı daha önceki Çocuk Cerrahının Seyir Defteri bölümlerinde bulabilirsiniz.
Bu seyri de böyle bitirelim.
Anlattıklarımı izlemek isterseniz, yotube kanalıma gitmek için tıklayabilirsiniz
Sevgiyle kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Ocak 2024
Aralık 2023
Bugün bebek odasından yeni doğmuş bir bebek için konsultasyon istediler. Pediatrist arkadaşım tek testisin sert, koyu renkli ve cilde fikse olduğunu söyledi. Zaten daha telefondayken tanıyı koymuştuk. Diğer testisin nasıl olduğunu sorduk. İyi olduğunu öğrenince panik olmadan bebeği muayene ettik. Tanı yenidoğan testis torsiyonu idi. Akut bir durum olmadığı için diğer olasılıkları ekarte etmek ve karşı testisin gerçekten iyi durumda olduğunu öğrenmek için ultrason istendi. Sonucuyla beraber ebeveyneleri ile konuşuldu, tüm olasılıkları anlatıldı, bebek anesteziyi kaldırabilecek durumda olduğundan uygun zamanında ameliyata alarak dönmüş ve ölmüş olan testisi alındı, sağlam testiste de böyle bir durum olmasın diye torbasının içerisine dikilerek sabitlendi.
Çocuk cerrahının seyir defterinde size yenidoğan bebeklerdeki testis torsiyonlarından bahsetmek istedim.
İyi seyirler,
Anne karnındaki dönemden başlayarak, bebeğin hayatının ilk 30 günü içerisinde testisin kendi çevresinde dönmesine “yenidoğan testis torsiyonu” deniliyor. Yenidoğan bebeklerde testis torsiyonunun sıklığı net değil. Yok olmuş testisler hariç, 100,000 de altı gibi bir oran veriliyor, tüm çocukluk çağı testis dönmelerinin %10 kadarı. Ama bu bilgilerin çok güvenilir olduğunu düşünmüyorum.
Ancak şu önemli, %70-80 kadar torsiyon anne karnındayken olan grup, yani çoğuna tanı koyduğumuzda zaten testisler ölmüş oluyor. %5-15 kadarı da çift taraflı olabiliyor.
Yenidoğan döneminde testis torsiyonu olan bebekleri iki gruba ayırmak, bizim yaklaşımımız için çok önemli.
İlk grup prenatal grup. Yani acil olmayan grup. Bu gruptaki bebeklerin testisleri anne karnındayken dönmüş oluyor. Bebekte genelde bir bulgu oluşturmuyor. Aslında bunları da ikiye bölmek gerek. Anne karnındayken erken ve geç dönemde dönen testisler.
Anne karnında daha erken evrede testis kendi çevresinde döndüyse, zaman içerisinde kanlanması olmadığı için vücüt tarafından yok ediliyor. Bu duruma yok olmuş testis, kaybolmuş testis gibi isimler veriliyor. Emin olmak lazım, döndüğü için yok olmuş testis mi var, yoksa testis mevcut ve karın içerisinde mi, yoksa hiç mi gelişmedi? Böyle durumlara nasıl yaklaşmak gerektiğini gelecek seyirde daha detaylı anlatacağım.
Eğer daha doğuma yakın bir zamanda testis döndüyse, o zaman size girişte anlattığım gibi bulgular ortaya çıkıyor. Testis ödemleniyor, büyüyor, sertleşiyor, torba içerisinde daha yukarıda yerleşmiş görünüyor, koyu renkli, cilde daha fikse olmuş izlenimi veriyor. Sıklıkla diğer testis çevresinde de reaksiyonel sıvı toplanıyor. Bu bebeklerde testisin kurtarılabilme yüzdesi neredeyse %0, yani imkansız gibi. Hemen hepsi ameliyatta baktığımızda ölmüş oluyor. Bu durumda tedavide aslında diğer taraftaki testise yönelmek, onu korumak gerekiyor. Çünkü azynı zamanda veya takip eden aylar içerisinde diğer sağlam tarafta da dönme görülebilir. Böyle bir durum olmasını hiç istemeyiz çünkü testis olmazsa bebeğin düm hayatı boyunca hormon alması gerekekecek. Sonuçta dediğim gibi bu bebeklerin durumu çok acil değil. Durum böyle olunca yaklaşımlar da değişebiliyor. Kimi hiç ameliyat etmeyip, olası testis dönmesi bulgularını anlatarak takip altında bırakıyor. Biz buna pek katılmıyoruz çünkü ebeveynler olası bir diğer sağlıklı testisin dönmesini atlayabilir, ayrıca yerinde bırakılan ölü testis enfeksiyona neden olabilir. Tabi bir de mediko legal açıdan korunmacı tıp anlayışı, hiçbir girişim yapmadan takip seçeneğini ortadan kaldırıyor. Kimi cerrahlar da olası anestezi riskini en azına indirmek için 1 aylıkken ameliyat ediyorlar. İyi bir anestezi ekibiniz varsa, hastane şartları uygunsa çok şart değil. Bizim yaklaşımımız girişte anlattığım gibi, bebeğin uygun olduğu ilk anda ameliyata almak. Hem karşı sağlıklı testisi korumak, hem de %1 bile dönmüş olan testisi kurtarma şansını kullanmak istiyoruz. Ölü testisi çıkarıyoruz, sağlam olanı ise torba içerisine sabitliyoruz. Ama her iki testis de dönmüşse, çok oyalanmadan ameliyata alıp, renkleri siyah, ölü görünseler bile çıkarmıyor, dönüklüğü düzeltip torba içerisinde sabitleyip bırakıyoruz. Sperm yapıcı hücreler çabuk ölüyorlar ama hormon yapanlar biraz daha dayanıklı oluyorlar. Belki, küçük de olsa bir şans ileride hormon ihtiyacına desetek olabilir diye düşünüyor, diğer riskleri göze alıyoruz.
İkinci grup, bebek doğduktan sonra, ilk 30 gün içerisinde dönen testisler. Bu bebeklerde ilk muayeneleri yapıldığında testisler normal, ama sonra testis kendi çevresinde dönüyor, torbada kızarıklık, şişlik ve bebekte huzursuzluk, kusma oluyor. Bildiğimiz akut skrotum tablosu. Daha büyük çocuklarda gördüğümüz testis torsiyonu gibi yaklaşıyoruz. Testisleri %30-40 oranında kurtarabiliyoruz.
Ameliyat tekniğini burada çok tartışmanın gereği yok. Ama kısaca söyleyim. Sıklıkla torbada orta hatta bir kesi yaparak giriyoruz. Kasık kesisi ile girerek yapanlar da var ama biz ultrason yapıp tümör gibi başka bir neden olmadığına eminsek, bir de bu bebeklerde fıtık, hidrosel riski düşük olduğundan kasık kesisi çok da şart değil düşüncesindeyiz.
Evet, bir seyrin daha sonuna geldik. Aslında bizim yaklaşımızın çok net olduğu, ama çocuk cerrahisi dünyasında hala netlik olmayan bir konuyu anlatmış oldum. Anlattıkları dinlemek/izlemek isterseniz burayı tıklayabilirsiniz. 
Sevgiyle kalın,
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Aralık 2023
Kasım 2023
Genelde hep çocuk cerrahisi ile ilgili bilgilendirme yazıları yazıyorum, biliyorsunuz. Ama bu sefer tıp dışında bir blog olacak.
Çocuk Cerrahının Seyir Defterinde bu bölümde yeni basılan kitabımdan söz etmek istiyorum.
Aslında her şey bir hobi olarak başladı.
Kıbrıs açmazını merak ediyordum. Okumaya başladım. Bulabildiğim neredeyse tüm kitapları, internette açık olan tezleri okumaya çalıştım, konuyla ilgili konferanslara katılım derken bir birikim oluşmaya başladı. Arada konuyla ilgili konuşmalar yapmam için davet aldım, öğrendiklerimi paylaşma imkanım oluştu. Ama yetmedi. Daha çok insana bilgi aktarma isteğim oluştu. Ben de bu kitabı yazmaya karar verdim.
Öğrendiklerimi birebir yazarak oluşturacağım kitap inceleme araştırma kitabı olurdu, hem az okunurdu, hem de ben tarihçi/araştırmacı değilim. Daha önce yazdığım kitaplarımda olduğu gibi bir roman kurgusu planlamanın daha etkin olacağını düşündüm. Mümkün olduğunca kısa cümleler kullanıp, uzun tasvirlerden kaçınıp, akıcı bir hikaye içerisine Kıbrıs tarihinin özetini yerleştirmeye çalıştım. Ortaya “Gölgenin Mektupları” isimli bu eser çıktı.
İddia ediyorum. Bir solukta hızlıca okuyabileceksiniz. Kitabın sonuna geldiğinizde hem Kıbrıs ile ilgili çok bilgi kazanmış olacaksınız hem de dünya ve Türkiye’nin yakın tarihi bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçecek.
Beğeneceğinizi umut ediyorum.
Bu arada önceden planlanmadan gelişen hoş iki rastlantıyı da burada paylaşayım. Yayınevi ile 20 Temmuz tarihinde imza attık. Kıbrıs Harekatının yıl dönümü. Kitapın basılıp ilk bana verildiği, TÜYAp kitap fuarında imza günü yapılan tarih ise 28 Ekim, Cumhuriyetimizin 100. Yıl kutlamalarının olduğu tarih. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” dediği gün.
Sevgiyle kalın,

 

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Kasım 2023

Kasım 2023
Geçtiğimiz günlerde pil yutmuş bir çocuk getirdiler. Bildiğimiz, yassı, ince saat pillerinden. Bu vesileyle kendi bilgilerimi de biraz güncelledim. Sizinle de paylaşmak istedim.
Çocuk cerrahının seyir defterinde düğme pil yutmalarını anlattım.
İyi okumalar,
8648 pil yutulması olgusunu derlemiş bir makale var. Bu vakaların %94’ünü düğme piller oluşturuyor. Neden? Çünkü daha küçük. En çok altı yaşından küçük çocuklar yutuyorlar, özellikle de 1-2 yaş arası. En çok da ne zaman yutuyorlar biliyor musunuz? Kullanıldığı cihazın içerisinden çıkarıldığı an. O hani bir anlık, cihazın içerisinden çıkarıp kenara koyuyoruz ya, mesela yeni pili takmak için, tam o sırada ağızlarına atıyorlar.
En çok hangi cihazlar? Duyma cihazları, oyuncaklar, saatler, hesap makineleri ve fenerler.
Pillerle ilgili birkaç pratik bilgi vereyim:
Pillerin iki yüzü oluyor: Pozitif ve negatif yüz.
Pozitif yüz genelde 3 V ise Lityum manganez, 1.5V ise Manganez, Civa gibi maddeler içeriyor.
Negatif yüz sıklıkla Çinko veya Lityum içeriyor. Asıl elektrik akımı bu yüzeyden oluyor ve dokuya asıl zarar veren bölümü de burası.
Pozitif ve negatif yüzey arasında da genellikle dokuları şiddetle yakabilecek özellikteki sodyum hidroksit bulunuyor.
Firmalar genellikle daha hafif ve uzun ömürlü olan Li tercih ediyorlar.
Pilin çapı da 12mm ve üzerine çıktıkça yemek borusuna takılma olasılığı artıyor.
Pil yutulunca ne oluyor?
En çok yemek borusuna takıldığı zaman problem olabiliyor. Herşey yutulan pilin ne kadar uzun süre yemek borusuna yapışık kaldığı, pilin doluluğu ve çapının büyüklüğü ile alakalı. Yemek borusuna verebileceği zarar 2 saatte başlayıp, 8-12 saat sonra iyice artıyor.
Pil elektrik üretmesiyle, bası yaparak nekroz oluşturmasıyla ve içeriğinin sızarak mukozaya değmesiyle dokuya zarar veriyor. Burada unutmamak gereken bitmiş pillerde hala dokuya zarar verebilecek kadar elektrik üretme kapasitesinin kaldığı.
Pil yutan hastalarda öncelikle bazı bilgileri öğrenmemiz gerekiyor; pilin tipi, büyüklüğü, doluluğu, ne kadar süre önce yutulduğu, kaç tane yutulduğu, bilinen yemek borusu ameliyatı veya hastalığı var mı?, beraberinde mıknatıs da yutulmuş mu?. Mesela hem mıknatıs yutmuş olabilir hem de pil, ve de bu iki metal birbirine yapışırken araya barsak barçası alabilir, bu barsak parçası da ezilip ölebilir, akabinde barsakta delinme, fistül gelişebilir.
Bu bilgileri aldıktan sonra çocuğun şikayetlerine bakıyoruz. Çoğunda bir problem olmuyor. Yutma güçlüğü, salya akıtma, salyada siyah telveler varsa yemek borusuna takılmış olabileceğini düşünüyoruz. Kanlı kusma, nefes alma sıkıntısı, ateş, solgunluk, tansiyon düşüklüğü, kalbin hızlı atması, boyunda göğüs duvarında cilt altında ele gelen çıtırtılar gibi bulgular varsa olay iyice karışık hale gelmiş anlamına geliyor.
Hızlıca bir film çekiyoruz. Unutulmaması gereken filmin ağızdan anüse kadar olan bölgeyi, yani tüm sindirim sistemini göstermesi gerektiği. %10 kadar vakada birden fazla obje yutulduğu gerçeği var.
Önce ne yapmak gerekiyor?
Pil yuttuğunundan eminsek, çocuk asemptomatikse, yani bir bulgusu şikayeti yoksa, 1 yaşından büyükse, bilinen alerjisi yoksa 1 ölçek, yani 5ml kadar saf bal verdiyoruz. Acile gelince film çekilinceye kadar tekrar verilebilir.  Aslında bu söylediğim, cerrahi gerekebilecek durumlarda midenin boş olması gerektiği kuralına aykırı, biliyorum ama, balın yemek borusunu nötralize edere yanığı azaltma yararı ameliyata başlarken olabilecek aspirasyon zararından daha üstte kalıyor. Ama ne zaman pilin yutulduğunu bilmiyorsak, geç fark edilmiş bir durum varsa gerekli değerlendirmeler yapılmadan ağızdan kesinlikle birşey verilmemesi uygun.
Şikayeti olmayan, 12 yaşından büyük, 12mm çapından daha küçük pil yutmuş, pilin yeri filmde yemek borusundan aşağıda görülen olgularda takip öneriyoruz. Acil bir durum gelişmediyse bile 10-14 gün içerisinde dışkıda hala pil görünmediyse kontrol filmi çekiyoruz.
Pil yemek borusuna takıldıysa: Mutlaka acil endoskopi yapılarak çıkarılmasını öneriyoruz. Bu aşamada genelde çocuk gastroenterologları devreye giriyorlar. Ağızdan bol salya gelmesi, nefes sıkıntısı olması durumunda bir kulak burun boğaz uzmanının da bulunması gerekebiliyor. Eğer ciddi kanama da varsa işin içerisine çocuk cerrahları, kalp damar cerrahları da giriyorlar.
Endoskopi esnasında pil çıkarıldıktan sonra yemek borusu mukozası iyi görünüyorsa hasta hemen evine gidebilir. Ama yanık bulguları varsa dikkatli olmak gerekebiliyor. Pil çıkarıldıktan sonra yanma işlemi devam edebileceğinden 18 gün sonra bile pil yemek borusu duvarını yakıp arkadaki ana damarları delip ciddi kanamalara neden olabilir. Ölümcül kanamaların olabileceğini yayınlanmış olgu raporlarından biliyoruz. Veya pil yemek borusunu delip komşuluğundaki hava yoluna da zarar verip yemek borusu ile hava borusu arasında bir geçiş kanalı oluşturabilir. Bu kanala fistül diyoruz, tükürük ve yemekler akciğerlere kaçacağından çok ciddi sorunlar gelişebilir. Endoskopide mukozada yanık gördüysek, genelde 4 hafta kadar sonra yemek borusunu görüntüleyen filmler çekerek darlık gelişip gelişmediğini kontrol ediyoruz. Yanıktan sonra darlık geliştiyse 1- 2 ay kadar sonra yutmada problemler ortaya çıkmaya başlıyor.
Pil midede görünüyorsa: Yemek borusuna göre mide pilden daha az etkileniyor. Bunu biliyoruz.  Tercihimiz yine de endoskopi yapılıp çıkarılması. Çünkü yapılan çalışmalar var, çocukta hiçbir şikayet olmasa bile pil çıkarılırken mide mukozasında yanıklar olduğu görülüyor. O zaman neden bekleyelim ki? Zaten çocuk eğer 5 yaşından küçükse ve pil 2cm çaptan büyükse büyük ihtimalle mideden barsaklara geçmeyecektir.
Pil mideden barsaklara geçtiyse: Genelde sorunsuz makattan çıkacaktır. Acil karın ağrısı, kanlı kaka, ateş gibi bulgular oluşmazsa 2 haftaya kadar takip. Bu sürede dışkıda çıkmazsa bir film çekip yeri sabit mi değil mi bakmak ona göre hareket etmek gerekiyor. Bu arada barsak hareketlerini artıracak, tekrarlayan lavmanlara gerek yok, yapılmamalı.
Siz en iyisi dikkatli olun, pil değişimi esnasında veya yeni pili kutusundan çıkarırken çocuğunuz yanınızda bulunmasın, siz de ellerinizi boşaltmak için ağzınızı üçüncü eliniz gibi kullanmayın, bu pil yutulması gerçekten çok ciddi problemlere neden olabilir.
Bir seyrimizin daha sonuna geldik. Buradaki bilgileri UpToDate sitesindeki bilgilerden derledim. Anlattıklarımı seyretmek isterseniz lütfen tıklayın.
Mutlu kalın,
Ekim 2023
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Kategoriler