Blog

Nisan 2021
Son seferimizde çocuklarda kasık fıtığı ve hidroselin ne olduğunu anlatmıştım. Bu seyirde kasık fıtığının hangi yöntemle tedavi edilmesi gerektiğini yazacağım.
Önce kısa bir hatırlatma yapalım. Fıtığın olması için karın içerisindeki organları saran zarın bir eldiven parmağı gibi kasık kanalı içerisine uzandığını anlatmıştım. İşte bu uzantıyı karından çıktığı yerden bağlarsak karın içerisindeki organların fıtık kesesi içerisine girmelerini ve dolayısıyla oluşabilecek boğulmayı, sıkışmayı önleyebiliriz.
Poliklinikte teşhis konulması durumunda ilk 15 gün içerisinde yapılmasının önerildiğini de Kanada’da yapılan bir çalışmayı referans göstererek yine bir önceki seyirde anlatmıştım.
Peki nasıl bağlayalım? Açık ameliyat mı yapalım, laparoskopik mi bağlayalım?
Yani kasıktaki katlantı çizgisi üzerinden yapacağımız bir kesiyle mi tamir edelim, yoksa göbekten sokacağımız bir kamera yardımıyla açıklığı görüp mü onaralım?
Bu konuyla ilgili yapılmış onlarca çalışma var.
Meta-analizi, belirli bir konuda yapılmış, birbirinden bağımsız, birden çok çalışmanın sonuçlarını birleştirme ve elde edilen bulguların istatistiksel analizinin yapılmasına deniyor.
Bu yöntemle yapılan yapılan sistematik bir araştırmayla 375 laparoskopik yolla fıtık tamiri yapılmış hasta, 358 açık yolla tedavi edilmiş hasta karşılaştırılmış. Ameliyat süreleri, hastanede kalış süreleri, iyileşme süreleri, nüks oranlarına bakılmış ve her iki teknikte de birbirine belirgin bir üstünlük olmadığı görülmüş.
2016’da Uluslararası Pediatric Endocerrahi Grubu(IPEG) özellikle çift taraflı kasık fıtığı olması durumunda, laparoskopik cerrahiyle ameliyat süresinin daha kısa olduğunu, ameliyat sonrası komplikasyon oranlarının da daha düşük olduğunu yayınladı.
2 yaşından sonra processus vajinalisin, yani fıtık kanalının, fıtık kesesinin çocukların %40 kadarında açık olabildiği biliniyor. Bunların da %25-50’sinde klinik olarak fıtık gelişebiliyor. İşte laparoskopi karşı tarafın kanalının açık olup olmadığını görmemizi ve aynı anda tamir edebilmemizi sağlıyor. Klinik sorun yaratmayan açık fıtık keselerinin kapatılıp kapatılmaması konusu ise farklı bir tartışma. Ben kişisel olarak, mesela sağ kasık fıtığını laparoskopik olarak onarırken solda da açık kese görürsem o tarafı da bağlıyorum.
Avrupa Çocuk Cerrahları Birliği‘nin oluşturduğu bir komite tarafından yapılan bir çalışma bu ay içerisinde yayınlandı. Bu konu üzerine yazılmış 5173 çalışma içerisinden 72 tanesi, ve 27 metaanaliz irdelendi ve sonucu European Journal of Pediatric Surgery’de yayınlandı. Özellikle çift taraflı kasık fıtıklarında laparoskopik tamirin daha yararlı olabileceği bildirilirken, diğer konularda laparoskopik ve açık teknik karşılaştırılmasında belirgin farklılık saptanmadı. Ameliyat zamanlaması içinse cerrahi ekibin deneyimleri ve sahip olduğu koşullar göz önünde bulundurularak hastaya özel yaklaşım yapılması önerildi.
Uzun lafın kısası, okuduğum bir sürü yayın ve kişisel tecrübem ışığında şunu söyleyebilirim: Laparoskopik tedavinin açık tedaviye tek üstünlüğü, bir tarafta fıtık varsa diğer tarafında da olup olmadığının gösterebilmesi. Çift taraflı fıtık varsa, veya hem kasık fıtığı hem de göbek fıtığı aynı anda varsa ben laparoskopik tamiri tercih ediyorum. Tek taraflı fıtık varsa tüm bu anlattıklarımı açık yüreklilikle ebeveynler ile tartışıyorum ve açık mı laparoskopik mi yapacağıma onlarla beraber karar veriyorum.
Bir seyrin daha sonuna geldik. Yazdıklarımı buraya tıklayarak youtube kanalımdan dinleyebilirsiniz. Bahsettiğim literatürlerin linklerini yine aşağıda bulabilirsiniz.
Youtube kanalımıza abone olun, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.
Laparoscopic versus open pediatric inguinal hernia repair: state-of-the-art comparison and future perspectives from a meta-analysis
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6722044/
Surgical Management of Pediatric Inguinal Hernia: A Systematic Review and Guideline from the European Pediatric Surgeons’ Association Evidence and Guideline Committee
https://www.thieme-connect.com/products/ejournals/abstract/10.1055/s-0040-1721420
Mart 2021
Aslında biliyorsunuz her yerde kolaylıkla bulabileceğiniz bilgiler yerine biraz daha sorularınıza yanıt vermek amacıyla daha özel bloglar hazırlıyorum. Ama bu sefer bana sorulan sorunun cevabını anlatabilmem için problemin ne olduğunu düzgün anlatmam gerekiyor. Çocuk cerrahının seyir defterinde bugün çocuklarda kasık fıtığı ve hidroselin ne olduğu hakkında bilgi vereceğim.
Yenidoğan bebeklerde yaklaşık %1-5 gibi bir oranda kasık fıtığı görülebiliyor. Erken doğum olması durumunda bu oran % 10 lara çıkabiliyor. Kilo düştükçe fıtık görülme sıklığı da artıyor.
Genelde erkeklerde kızlara göre 3-4 kez daha fazla oluyor ve daha çok sağ tarafta görülmekle beraber normal yenidoğanlarda %10, erken doğanlarda %50ye kadar çift taraflı olabiliyor.
Peki ama çocuklarda kasık fıtığı neden oluyor?
Karnımızda organlarımızın çevresinde “periton” adı verilen bir zar var. Bebek anne karnındayken testisler böbrek yanından aşağı doğru inmeye başlıyorlar, kasık kanalından geçip, torbanın içerisinde olmaları gereken yer içerisine yerleşiyorlar. Bu iniş süreci içerisinde periton zarı bir parmak gibi uzuyor, testisle beraber kasık kanalından içeri girip aşağı uzuyor. Normalde doğumla beraber bu uzantı, ki biz buna “processus vaginalis” diyoruz, kapanıp kayboluyor. Eğer kapanmaz açık kalırsa bir gün bebekler ıkınırken, ağlarken, yani karın içi basıncı artırdıklarında karın içi organlar bu açıklıktan içeri giriyor ve biz bunu kasıkta şişlik olarak görüyoruz. Kasık fıtığı olarak adlandırdığımız bu durum kız çocuklarında da olabiliyor. Kız çocuklarında testis yok ama rahmi öne doğru eğik tutan bağlar ve diğer oluşumlar aynı şekilde gelişirken yine periton zarı eldiven parmağı gibi aşağı uzuyor. Bu uzanan kanal açık kalırsa, aynı erkek çocuklardaki gibi, içerisine organların girmesiyle kasıkta şişlik olarak görülen kasık fıtığı oluşuyor.
Eğer bu kanalın açıklığı barsağın geçemeyeceği kadar dar ama sıvının geçebileceği kadar açıksa buna “bağlantılı hidrosel” diyoruz. Halk arasında “su fıtığı” olarak adlandırılıyor. Normal fıtık gibi kabul ediyoruz. 
Bebeklerde daha sık karşılaştığımız ise kanal ile karın içerisinin bağlantısının kapanmasıyla, sadece kanal içerisinde sıvı birikmesiyle kendini gösteren “bağlantısız hidrosel”. Hani yeni doğmuş bebeklerin torbaları çok şiş ve ödemli görünür ya, işte o şişlik bağlantısı olmayan hidrosel. Bağlantısız hidrosel tam torbanın içerisinde değil biraz daha yukarıda yerleşmişse buna “kordon kisti”, veya “kord hidroseli” diyoruz. Kız çocuklarında benzer şekilde kasıkta oluşan kiste ise “Nuck Kanal kisti” deniyor. Bu oluşumların hemen hemen çoğu ilk 2 yıl içerisinde kendiliğinden geçiyor. Geçmezlerse karın içerisiyle bir bağlantıları olduğu düşünülüyor ve Egemen Abileri tarafından ameliyatla düzeltiliyorlar. Nasıl yaptığımız bir başka blogda yazacağım.
Karnın içerisindeki barsak, omentum veya kız çocuklarında yumurtalık gibi organların anlattığım açık kanaldan geçip sıkışarak tekrar karnın içerisine dönememesine halk arasında boğulmuş fıtık deniyor. Sıkışan barsağın beslenmesi bozulabiliyor. Beslenemeyen bölümün atılıp, sağlam bölümlerin uç uca dikilmesini gerektiren daha zor bir ameliyat yapmak gerekebiliyor. Bu durum yaklaşık %15-30 gibi bir oranda görülebiliyor. Ve bu boğulma özellikle ilk 1 yaş içerisinde oluyor. Tüm boğulmuş fıtıkların %85i ilk bir yılda oluyor. Bunun da önemi şu, bebeklerde fıtık tanısı konulduktan sonra büyümesinin beklenmesi doğru bir yaklaşım değil.
Tedavide ne yapıyoruz?
Karın içerisindeki organların kanal içerisine girip dışarı çıkmalarını engellemek için biraz önce bahsettiğim açıklığı kapatıyoruz. Nasıl hangi yöntemle, yani açık cerrahi mi laparoskopi mi tercih edeceğiz bir sonraki vlogda anlatacağım.
Ne zaman ameliyat etmeliyiz?
Bir kere eğer boğulma yoksa acil cerrahi yapmanın gereği yok. Boğulma varsa da ilk yaptığımız dışarıda sıkışmış duran organları elimizle içeri atmaya çalışmak. Eğer atamıyorsak, ayrıca çocukta safralı kusma, karın şişliği gibi başka bulgular da varsa acil cerrahi yapmamız gerekiyor. İçeri atabildiysek genelde yatırıp, 24-48 saat o bölgedeki ödemin çözülmesini bekleyip öyle ameliyata alıyoruz. Böyle yapınca nüks oranı çok daha az oluyor.
Peki boğulmamış, bulgu vermeyen bir fıtık varsa?
Ne zaman acil bir durumla karşılaşacağımızı bilmiyoruz ki? Belki 2 gün sonra fıtık boğulacak, bir gece yarısı acillerde koşmak gerekecek, belki de hayatının sonuna kadar problem yaratmayacak. Kanada’da yapılan bir çalışmada, bir yaşından küçük çocuklarda fıtık tanısı konulduktan 14 gün sonra fıtık boğulma sıklığının %7 arttığı bulunmuş. Yani fıtık tanısı konulduktan sonra acil olmamakla beraber ilk 14 gün içerisinde ameliyatın yapılması öneriliyor.
Bir seyrin daha sonuna geldik. Gelecek seyirde kasık fıtığını hangi teknikle ameliyat etmek gerektiğini, bir tarafta varsa diğer tarafı ameliyat edip etmeme gerekliliği anlatacağım.
Yazdıklarımı şema üzerinde youtube kanalımda anlattım. İsterseniz buraya tıklayarak izleyebilirsiniz. Lütfen abone olun, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.
Mart 2021
Bu hafta sizlere çocuk cerrahisi polikliniğine sık başvurulan nedenlerden iki tanesinden bahsedeceğim. Bir tanesi kabızlık, diğeri ise anal fissür, ya da halk arasındaki adıyla: yırtık. Bu iki rahatsızlık o kadar iç içe girebiliyor ki hangisi ön planda anlamak çok zor olabiliyor. Halbuki tedavi için gerçek nedeni ortaya koymamız gerekiyor. Çocuk cerrahisinin seyir defterinde bu hafta kabızlık mı ana fissürden yoksa anal fissür mü kabızlıktan kaynaklanıyor sorusuna cevap bulacağız.
Tavuk yumurta olayı gibi, kabızlık mı fissürden, fissür mü kabızlıktan? Bu sorunun cevabını bulabilmek için bir çalışma dizayn ettik. Kliniğimizde kabızlık ve anal fissür tanısıyla tedavi edilen çocukların dosyalarını geriye dönük olarak taradık. Kabızlığa neden olacak nörolojik, anatomik veya metabolik bozukluğu olan çocukları ve kronik fissürü olan çocukları çalışmaya dahil etmedik. Kabızlık tanısını aşağıdaki tabloda gördüğünüz Roma IV kriterlerine göre belirledik. 
Fonksiyonel kabızlık tanı ölçütleri (Roma IV)
< 4 yaş, en az bir ay süresince aşağıdaki
kriterlerden en az ikisinin bulunması:
Haftada iki ya da daha az dışkılama
Aşırı dışkı birikme öyküsü
Ağrılı ve sert dışkılama
Büyük çaplı dışkılama
Rektumda büyük bir dışkı kütlesinin bulunması
Son iki yılda 4-6 haftadan uzun şikayeti olmayan, daha önce benzer ataklar geçirmemiş, muayenelerinde anal fissürü görülen 102 hastamız vardı. Hastaların yaş aralığı 6.5 ay ile 48 ay arasında değişmekteydi. Bizim çalışmamızda çok az bir erkek üstünlüğü olmakla beraber literatürde her iki cinste de eşit oranda olduğu bildiriliyor. En sık başvuru yakınması olarak popo temizliği yapılan mendil veya peçetede kan görülmesi olguların yaklaşık %70 inde mevcut iken, diğer yakınmaları popo temizliği sırasında huzursuzluk, ağlama veya ağrı, kaka üzerinde kan görülmesi, dışkı yaparken huzursuzluk, ağrı ve büyük hacimli kaka yapmaydı. Çocuklarda kabızlığın ne sıklıkta görüldüğünü söylemek çok zor. Yapılan çalışmalarda çoğunlukla %8-14 oranlarında olduğu bildiriliyor.  Bizim çalışmamızda dışkılama sıklığı, rektumda sert büyük kaka varlığı ve dışkının sekli gibi verilere dayanan Roma IV kriterleri ile hastaların sadece yaklaşık %9’unda anal fissüre eşlik eden kabızlık saptandı. Bu oran mevcut literatürde sağlıklı çocuklarda tespit edilen kabızlık oranlarından daha yüksek değil. Diğer bir deyişle anal fissürü olan çocuklarda daha yüksek oranda kabızlık tespit edemedik. O zaman çocuklarda anal fissür nedeni olarak kabızlık ve sert kaka teorisi doğru olmayabilir. Bizim çalışmamızda anal fissüre yol açtığı ifade edilen sert ve büyük kaka çocukların sadece %7’sinde bulunmaktaydı.
O zaman anal fissürün kabızlığın bir komplikasyonu olmadığını, kendi başına ayrı bir patoloji olduğunu düşünebilir miyiz?.
Anal fissürü olan bu çocuklarda anüsü çevreleyen anal sfinkter kasının bazal basıncının yüksek olduğu biliniyor. Özellikle de arka duvarı besleyen damarların bu kas içerisine dallar verdiği de göz önüne alındığında, yüksek basınç̧ nedeniyle damar dolaşımın bozulduğu ve özellikle arka duvarda kanlanamayan  bir alanın oluştuğu, bu bölgenin de anal fissüre neden olduğu belirtiliyor. Mevcut çalışmadaki anal fissürlerin %70 gibi büyük çoğunluğunun arka duvarda olduğunu görünce bu teorinin anal fissür etiyolojisini açıklamada daha ön planda olabileceğini düşünmeye başladık. Niye basınç daha yüksek? Henüz araştırmaya devam ediyoruz.
Kabızlık mı anal fissürden, fissür mü kabızlıktan… ne önemi var demeyin. Hastalara uygulanan tedavi ve sonuçlarına baktığımızda; kabızlığın eşlik ettiği hastalarımız rutin kabızlık tedavisi aldılar yani; diyet değişikliği, oturma banyosu, gliserin fitil veya gliserin + sorbitol lavman, lokal anestezik, oral laktüloz veya oral makrogol 4000 gibi. Kabızlığın eşlik etmediği anal fissür hastalarımıza ise oturma banyosu ile birlikte endoanal %0,2 nitrogliserin merhem tedavisi uygulamamız gerekti. Kabızlık ile birlikte anal fissür olan grupta hastaların yaklaşık %78’inde yakınmalarda düzelme saptanırken, anal fissür hastaların sadece yarısında iyileşti. Kabızlık olmayan grupta ise hastaların %90’ında başvuru yakınmalarında düzelme görürken, anal fissür hastaların %78’inde iyileşti. Yani kabızlık yoksa, nitrogliserin fitille daha iyi yanıt aldık.
Sonuçta çocuklarda anal fissürün kabızlığın bir sonucu olmayabileceğini, bu iki patolojinin birlikte görülebilen iki ayrı durum olabileceğini, hatta kabızlığın anal fissürün sonucu olarak ortaya çıkabileceğine dikkat çekmek istiyorum. Düzgün bir sorgulamayla şikayetlerin tam başlangıç noktasına dikkat edilmeli, klinik de göz önünde bulundurularak tedavi yapılmalı. Tedavisi oldukça uzun bir süreç olabileceğinden doğru tedaviyle başarıya daha hızlı ulaşmak gerekiyor.
Bir seyrin daha sonuna geldik. Her zamanki gibi anlattığım çalışmamızın tam metin linkine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Vlog olarak YouTube kanalımızdan izlemek isterseniz tıklayabilirsiniz. Lütfen yorum yazın, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.
Şubat 2021
Anüs kenarında, yumuşak doku içerisinde gelişen iltihaplanma ve akabinde bir kese içerisinde cerahat birikmesine perianal apse diyoruz. Anüsün iç tarafındaki mukoza ile cilt arasında bir kanal, yol oluşmasını ise perianal fistül olarak adlandırıyoruz. Belki de ilk defa duyuyorsunuz bu kelimeleri ama inanın hem erişkinlerde hem çocuklarda oldukça sık karşılaşılan problemler. Çocuk cerrahının seyir defterinde bu hafta bebeklerde perianal apse ve fistüle nasıl yaklaşmak gerektiğini anlatacağım.
Perianal apse ve fistüllerin neden dolayı oluştukları tam olarak bilinmiyor. Anal kanalın hemen üzerinde dışkının kaygan çıkmasını sağlayan bezler var. Bu bezler eğer derinde yerleşmiş ve kanalları çok ince kalmışsa, tıkanan kanallar yüzünden enfekte olabiliyorlar. Enfeksiyon abseye dönüşebiliyor, ve bu apse anüs kenarındaki ciltten dışarı boşalırsa cilt ile bu bezler arasında bir kanal oluşabiliyor. Kanalın iç yüzeyi hücrelerle kaplanınca da kalıcı bir hal alabiliyor. Perianal apsenin kötü hijyen nedeniyle ciltten bulaştığını iddia eden yazarlar da mevcut. 
Önce anüs kenarında kızarıklık ve hassasiyet gelişiyor. Sonra yavaş yavaş apse oluşmaya başlıyor. Apse çevresindeki dokuda gelişen hafif selülit huzursuzluk ve ateşe neden oluyor. Bu aşamada tedavi başlanmazsa biriken cerahat kendiliğinden ciltten dışarı boşalıyor ve şikayetlerde bir rahatlama oluşuyor. Tedavi başlandığı zaman ya kendiliğinden geriliyor, ya yine kendiliğinden boşalıyor, ya da doktor tarafından boşaltılıyor. Perianal apselerin ne kadarının perianal fistüle döndüklerini tam olarak bilmiyoruz. %20’den %80’e kadar fistüle dönebileceklerini belirten kaynaklar mevcut. Biraz önce söylediğim ciltten bulaş yoluyla olan apselerde anüs iç tarafıyla bağlantı olmadığı için fistül daha az olabiliyor deniliyor. Hangi apsenin ciltten, hangi apsenin kayganlaştırıcı bezlerin iltihabından olduğunu bilmiyoruz ki. Aileler apsenin boşaldığı veya boşaltıldığı yerde sivilce başı gibi bir oluşum görüyorlar. Bu sivilce başı kuruyup kabuklanıyor, sonra kabuk düşüyor ve altından 1-2 damla cerahat akıyor. Sonra yine kuruyor. Ortalama 10-14 günde bir bu döngü tekrar ediyor. Bazı yazarlar bu durumun 1 yaşından önce kendiliğinden kaybolabileceğini belirtiyorlar. 
Bebeklerde perianal apse ve fistül tedavisinin nasıl olacağı kesinleşmiş değil. Genelde çocuk doktorları ve çocuk cerrahları kendi kişisel deneyimlerine dayanarak konservatif tedavi veya cerrahi tedavi uyguluyorlar. Konservatif tedavi deyince lokal yara bakımı, oturma banyoları, antibakteriyel pomadlar, hijyen ve gerekliyse sistemik antibiyotikler anlaşılıyor. Son zamanlarda bazı yeni ajanlar da lokal kullanılmaya başlandı (basic fibroblast growth factor bFGF, Ginseng ve Tang-kuci Ten bileşimi (GTTC)). Cerrahi tedavi deyince de apse drenajı, fistulotomi, fistülektomi, seton yerleştirilmesi anlaşılıyor.
Güncel kanıtlar abse ve fistülün bebeklerde kendiliğinden geçebilecek bir durum olduğunu gösteriyor ve konservatif tedavinin önce mutlaka denenmesi öneriliyor. Ancak perianal apse için drenajın daha hızlı semptomları giderici rolü olduğundan bir çok merkezde kendiliğinden boşalmasının beklenmesindense cerrahi drenajı yapılıyor. 
Yapılan bir çalışmada perianal apselerin cerrahi yolla boşaltılması durumunda akabinde gelişecek fistül olasılığının konservatif tedaviye göre daha yüksek olduğu bildirilmiş. Bu yaş grubuna özel olarak, yani bebeklerde perianal apselerde cerrahi drenaj yerine oturma banyoları, hijyen ve antibiyotikler daha anlamlı duruyor. Mecbur kalınıp drenaj yapılacaksa da mutlaka genel anestezi altında yapılmalı, anüs içerisinden cerahat gelmiyorsa veya tekrarlayan apse değilse fistül aramayla uğraşmamalı. 
Tekrar vurgulamak istiyorum küçük bebeklerde gelişen fistüllerin ortalama 6 ayda kendiliğinden geçebildiğini gösteren yayınlar mevcut. Onun için önce mutlaka konservatif tedavi uygulamak gerekiyor. Eğer fistül geçmezse önce fistulotomi yani kanalın ön yüzünün açılarak içerisindeki hücrelerin kazınması öneriliyor. Fistül tekrar ediyor ve karışık bir hal alıyorsa o zaman fistülektomi, yani füstülün tam çıkarılması daha uygun olabilir. 
Bir yaşından büyük çocuklarda ise durum birazcık daha farklı. Büyük çocuklarda inflamatuar barsak hastalıklarını da akıla getirmek, böyle bir durum varsa tacrolismus gibi ilaçlar kullanmak gerekebiliyor, bu apayrı bir başlıkla anlatmak gereken bir konu. 
Sonuçta perianal apse ve perianal fistül bebeklerde çok sık karşılaşılaşılan ancak kendiliğinden geçebilen rahatsızlıklar. Bu yaş grubuna özel ilk yaklaşım konservatif tedavi seçeneği olmalı. Büyük çocuklarda ise erişkinlerdeki perianal sepsise benzerlik gösterdiğinden cerrahi yaklaşım daha ön plana çıkıyor. 
Bütün bu anlattıklarımı dayandırdığım makaleyi buraya tıklayarak ayrıntılı okuyabilirsiniz.
Bir seyri daha tamamladık. Vlog olarak izlemek isterseniz lütfen tıklayın, abone olun, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Şubat 2021

Şubat 2021
Hani bazen bebekler dillerini tamamen dışarı çıkaramazlar ya, yani dillerinin ucu dişeti hizasını geçemez, dillerini dışarıya çıkarmaya çok zorlarlarsa da dil ucunda bir çeltiklenme olur, işte bu duruma neden olan dilin hemen altında bulunan bir bağ olduğu için, bu soruna dil bağı, dil altı bağı,  veya dil frenulumu denir. Ortalama %4 gibi görüldüğü kabul edilmekle beraber %1 ile %11 arasında oranlar da bildiriliyor. Yani çok da nadir değil. Peki tedavi edilmesi gerekli bir durum mu?
Klinik önemi, tedavi gereksinimi, tedavi yapılacaksa ne zaman nasıl yapılacağı hala tıp dünyasında belirsizliğini korumaya devam ediyor. Bizim tecrübemizi size aktarmaya çalışayım.
Dilin ucunun serbest olmaması bebekken memeyi yakalama ve emmede başarısızlık, yutmada güçlük, diş gelişiminde bozulma, ve konuşma bozukluğu gibi problemlere yol açabilir. Bu durumlarda bir müdahelede bulunulması gerektiği açık. Müdahelenin zamanlamasının probleme göre olması gerektiğini düşünüyoruz. 
Biraz açayım. Yenidoğan bebekte dil bağı var ve bebek bundan dolayı ememiyorsa, kilo alamıyorsa, anne meme ucuna zarar verip yara bere içinde bırakıyorsa ilk 15 gün içerisinde çok kolay bir şekilde poliklinik şartlarında kesilebilir. Yaptığımız bir çalışmada 41 bebeğe, ilk 14 gün içerisinde kolayca uyguladığımız tekniği yazarak yayınladık. Bebeklerin hepsinde beslenme güçlüğü mevcuttu. Bebekleri 1 hafta, 4 hafta ve 12 hafta sonra tekrar gördük. Takiplerinde sızıntı şeklinde hafif kanama dışında hiç enfeksiyon, hematom veya benzer bir problem gözlemlemedik. Hiçbirisine ikinci sefer işlem gerekmedi ve hepsinin kilo alımı beklenen düzeye ulaştı, meme başı ağrısı olan 11 annenin de 9unun şikayetleri geriledi. Yine makalemizin linkini aşağıda bulabilirsiniz.
Eskiden, 1950’li yıllara kadar dil bağı rutin kesilirmiş. Hatta ebeler doğar doğmaz fark ettiklerinde tırnaklarıyla keserlermiş. Tabi sonuçları nasıl oluyordu kim bilir? Biz artık sadece biraz önce belirttiğim problemleri varsa kesiyoruz. Peki problem oluşturmayan dil bağları?
Erken müdaheleye hiç gerek yok. Altı aya kadar düzelebileceğini söyleyen yayınlar var. Düzelmiyorsa bizim yaklaşımımız yine kinik bazlı. Eğer problem oluşturuyorsa, çocuk dilini dışarı çıkaramadığı için mutsuzsa, psikososyal rahatsızlık varsa, ağız içi hijyen problemleri, diş problemleri varsa müdahale ediyoruz. Tabi bebeklik döneminden farklı olarak mutlaka genel anestezi altında ameliyathanede yapıyoruz. Dil bağı kalınlaşıp yelpaze gibi daha yaygın bir hale gelebileceğinden koter kullanmak, dikiş atmak gerekebiliyor.
Bazen başka bir ameliyat yaparken ailelerin isteği üzerine klinik oluşturmasa da kesebiliyoruz. mesela sünnet, inmemiş testis, fıtık gibi basit ameliyatlar nedeniyle ameliyathaneye alıp uyutmuşken dil bağına müdahale edebiliyoruz.
Burada kısa bir anekdot ekleyeyim: bir doktor arkadaşımın 9 yaşındaki çocuğunu sünnet ederken dil bağını da kesmemi istemişti. Daha sonra kontrole geldiklerinde çocuk bana “ dondurma yemek ne kadar zevkliymiş” dedi. Yani sırf bunun için ameliyathaneye alıp anestezi vermek gereksiz ama başka bir cerrahi yaparken aynı anda hızlıca kesilmesi anlamlı olabilir.
Sonuçta beslenme isteği olmasına rağmen ememeyen, sadece biberonla beslenebilen, anne meme başını ağrıtan ve dilini dışarı çıkaramayan, dışarı çıkarırken dilin ucu kalp şeklini alan bebeklerde dil bağı akla getirilmeli ve ilk 15 gün içerisinde kesilmeli. Daha büyük yaştaki çocuklara ameliyathanede genel anestezi altında müdahale edilmeli. Hiç problem oluşturmuyorsa diğer günübirlik cerrahiler yapılırken, çocuk ve ebeveynlerin de onayı ve isteği doğrultusunda hareket edilmeli.
Bu seyir de bitti. Eğer Videomuzu izlemek isterseniz lütfen tıklayın, abone olun, instagramdan bizi takip edin.
Ve mutlu kalın.

Makale linki:

Yenidoğan dil frenulumunda güvenli ve etkili bir teknik: Frenotomi

Şubat 2021
Gözünüzde nasıl canlandıracağımı bilemedim. Bazen telefonla, bazen watsup mesaj ve fotolarla, videolarla o kadar çok danışılıyorum ki. 
Üniversiteden sonra Amerikan Hastanesi’nde çok fazla yenidoğan sünneti yapmaya başlamıştım. Uzmanlık eğitimim boyunca, üniversite hastanemizde hiç yenidoğan sünneti yapmıyorduk. Çünkü o kadar başımız kalabalıktı ki, vakit bulamıyorduk. Nitekim ben de yenidoğan sünnetinin nasıl yapıldığını Amerika’da öğrenmiştim. Ama böyle bir “”pseudo problemle” yani “yalancı sorun” ile karşılacağımı bilmiyordum. O zamanlar yenidoğan sünnetini çok fazla yapan da yoktu. Yani danışılacak kişi de çok sınırlıydı. Her başım sıkıştığında yanımda olan çok deneyimli hocalarım vardı, ama onlar da yoğunluklarından böyle basit olmasına rağmen böyle sık karşılaşılan bir olaya çok kafa yoramamışlardı.
Hemen literatür  araştırmaya başladım. Yenidoğan sünneti sonrası gömülü penisle karşılaşınca yurtdışında ne yapıyorlar diye okudum, yabancı uzmanlara danıştım. Acayip bir tutarsızlıkla karşılaştım. Kimi 10 aylıkken ameliyat ediyor, kimi daha erken cerrahi öneriyor, kimi takip öneriyordu… hiç aklıma yatmamıştı, iş başa düştü.
Burada öncelikle şu bilgiyi vermem gerekiyor. Bütün sünnet yapacağımız çocukları, yenidoğan bebek veya büyük çocuk fark etmez, önce mutlaka muayene ediyoruz. Sünnet olmalarına engel olacak genital problemi olanları kesinlikle sünnet etmiyoruz. Yani sünnet ettiğim çocukların daha önce hiçbir problemlerinin olmadığından eminim. Zaten ebeveynlerin şikayetleri de çok tipik oluyor, ilk bir ay pipi çok iyi görünürken, 1 aydan sonra penisin iyice gömüldüğünü ifade ediyorlar.
Makalelerde önerildiği gibi bu çocuklara gömülü penis cerrahisi yapmak hiç içime sinmemişti. Elimin altında binlerce sünnet yaptığım çocuk vardı, gömülü penisi olanları izlemeye karar verdim. 
Çocuk doktoru arkadaşlarıma gömülü penis gördüklerinde bana haber vermelerini istedim. Toplam 88 tane ortalama 3.5 aylık bebeği kayıt altına aldık, belirli bir süre sonra hepsini tekrar muayene ettim. Gömülü penis durumunun doğal sürecini merak ediyordum. Son muayenemde hepsini yaşlarına göre gruplara ayırdım. Bir yaş altında olanlarda %100 iken, üç yaş olduklarında %6’ya gerilediğini fark ettik. Yenidoğan sünneti sonrası oluşan gömülü penislerde erken cerrahiye gerek olmadığını da Urology dergisinde yayınladık. 
Bitmedi, bir anket çalışması yaptık, 388 yenidoğan sünneti olmuş bebeğin 34 tanesinde gömülü penis oluştuğunu öğrendik. Anket doldurulurken bu çocukların 3 yaşını geçenlerinin hepsinin gömülü penis problemi kaybolmuştu. 
Bahsettiğim makalelerimizin linklerini yine aşağıda bulabilirsiniz.

Buried penis after newborn circumcision

Sünnetin ebeveyn geri bildirimi ve tıbbi sonuçlar açısından değerlendirilmesi

Sonuçta toparlayalım:
Bence en önemli konu yenidoğan sünneti olmadan önce bebeklerin muayene edilmiş olmaları. Biz Amerikan Hastanesi’nde hepsini istisnasız önce muayene ediyoruz, ailelere detaylı bilgi veriyoruz. Amacımız en yüksek oranda memnuniyeti yakalamak, ki daha önceki çalışmalarımızda %95’in üzerindeyiz. Bu amaç doğrultusunda ince eleyip sık dokuyoruz. Problem çıkabilecek durumlarda sünneti yapmıyoruz.
Yenidoğan sünnetini yaptıktan sonra her şey güzel giderken, süt çocukluğu döneminin başlamasıyla prepubik yağ dokusu, yani penis çevresindeki yağ dokusu artınca pipi içeri gömülebilir. Hiç endişe etmeyin, sadece penis bakımını güzel yapın, glans çevresinde krem veya pamuk gibi kalıntılar birikmesin, pişikler ve akabinde yapışıklıklar olmasın. 
Yenidoğan sünneti sonrası olabilecek mukozal yapışıkları daha önceki bir blog yazımızda anlatmıştım, buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Emeklemeler, yürümeler başladıkça yağ dokusu azalacak, pipi ortaya çıkacaktır.
Evet, bir seyrin daha sonuna geldik. Lütfen soru ve yorumlarınızla rotamızı oluşturmaya devam edin, video olarak izlemek isterseniz youtube kanalımızı ziyaret edin, instagramdan bizi takip edin.
Ve mutlu kalın.
Ocak 2021

İdrar kaçırma şikayeti ile getirilen küçük kız hastam başını önüne eğmiş karşımda oturuyor. Hikaye almayı derinleştirdiğimde geceleri idrar kaçırmadığını, gündüzleri düzgün aralıklarla idrara çıktığını, ama her idrar sonrası külodunun ıslandığını öğreniyorum.

Biz doktorlar hastalığın tanısını çoğu zaman hikaye alma aşamasında koyuyoruz. Hastamı sorgulayıp, anamnezi derinleştirirken kafamda neler olacağını tahmin ediyorum. Nitekim muayenesini yaparken labiaların neredeyse tamamen yapışık olduğunu görüyorum.

Labial yapışıklık yaklaşık otuz kız çocuğunun bir tanesinde görülen bir problem. Dişi dış genital organını oluşturan yapılara bizim dilimizde “vulva” deniyor. Bebekler ilk doğduklarında annelerinden gelen östrojen hormonuna sahipler. Zamanla bu hormon yok oluyor, genç kızlık dönemi başlayıp kendi hormonlarını salgılayıncaya kadar düşük östrojenli bir dönem geçiriyorlar. İşte bu dönemde vulvanın pişik, kötü hijyen, temizlik malzemelerine hassasiyet, alerjiye yatkın cilt dokusu gibi sebeplerle sürekli zedelenmeye maruz kalması labial yapışıklığı oluşturan nedenler arasında sayılıyor. 

Kulakları çınlasın bir hocam “titiz anne hastalığı” derdi. Annelerin o bölgeyi iyice temizleyebilmek için sürekli kazır tarzda temizlemeye çalışmaları da bir çeşit zedeleme nedeni tabi ki.  

Sonuçta nedeni tam olarak bilinmese de doğuştan olan bir patoloji olmadığını bilmek gerekiyor, özel sigortalar için önemli bir bilgi. Vulvanın zedelenmesi esnasında küçük dudaklar üzerindeki epitel zarar görüyor, tekrar iyileşirken de karşı dudağa yapışarak iyileşebiliyor, her iki küçük dudak arasında damarsız bir zar oluşuyor. İşte buna labial yapışıklık, labial füzyon veya labial adhezyon diyoruz.

Çoğu çocukta herhangi bir bulgu vermiyor, ergenlik döneminde doğal östrojen arttıkça kendiliğinden geçebiliyor. Bazen de, özellikle çok kapalı ise sorun yaratabiliyor. 120 çocuğun dosyasını incelediğimiz bir çalışmada çoğu çocuk hiç şikayet belirtmemiş, rutin çocuk doktoru kontrolünde veya banyoda ebeveynler tarafından fark edilerek getirilmişlerdi. Diğer taraftan bazı hastalarda genital bölgede kaşıntı, kızarıklık, idrar yolu enfeksiyonu ve  genital akıntı mevcuttu. %13 hasta ise videomuzda anlattığım küçük kızda olduğu gibi işeme sonrası damlatma ve külodun ıslanması şikayeti vardı. 

On hastanın sekizinde kendiliğinden kaybolabileceğini belirtmiştim. Kaybolanların 10 tanesinin dördünde tekrar oluşabiliyor. Onun için kızınızda oluşup kaybolup tekrar oluştuğuna tanık olursanız şaşırmayın.

Ne zaman, nasıl tedavi ediyoruz?

Tedavide bizim yaklaşımımız şöyle: Eğer %50 den az yapışıklık varsa aileye hijyen ve zedeleme yapmadan bakımın önemini anlatarak gönderiyoruz. Eğer yapışıklık yarıdan fazla ve özellikle biraz önce bahsettiğim şikayetler de varsa cerrahi olarak manuel açmadan önce mutlaka daha konservatif olarak lokal kremlerle açmaya çalışıyoruz. Çünkü her durumda tedavi sonrası da nüks edebiliyorlar. 

Hangi kremleri veriyoruz?

Geleneksel olarak östrojenli kremler kullanılıyor. Çok fazla sürülürse dış genital organda renk koyulaşması, kıllanma, memelerde büyüme gibi yan etkiler ortaya çıkabiliyor. Bundan dolayı steroidli krem kullananlar da mevcut. Halbuki bunların da uzun dönem oluşturabilecekleri yan etkileri bilinmiyor. Bizim 131 hasta üzerinde yaptığımız bir çalışmada her ikisi arasında belirgin fark bulamadık. Ama ikisi beraber kullanıldığında etkinlik daha fazla oluyor. Kolay iyileşmeyen, sürekli nüks eden olgularda beraber kullanıyoruz. Sürülen miktarın ne kadar olacağını, ne kadar süre kullanacaklarını aileye öğretiyoruz. Mutlaka vazelin veya nemlendirici kremler de sürerek bölgenin iyileşmesine zaman kazandırıyoruz. 

Lokal bakımla iyileştirmezsek?

Eğer kremler çözüm olmazsa, çocuk cerrahı olarak manuel yolla açıyoruz. Küçük çocuklarda lokal anestezik krem sürüp, biraz bekleyip sonra poliklinik şartlarında; biraz daha büyük olanlarda, bölgenin hassasiyetinden dolayı, ameliyathanede gaz koklatıp kolayca hızlıca açıp yine lokal bakım yaptırıyoruz. 

Ne yaparsak yapalım tekrar yapışabiliyor, onun için bakım çok önemli. 

Sonuçta çok da korkulması gerekmeyen, kendiliğinden geçebilen bir problem. Tedavi gerektiren olgularda öncelik lokal tedavinin. Lokal tedavi yapılamıyor, veya etkili olmuyorsa devreye cerrahi giriyor. 

Bir seyrin daha sonuna geldik. Her zamanki gibi yazıda bahsettiğim makalelerimizin linklerine aşağıda makale ismi üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz:

Labial adezyonlarda manuel separasyon, topikal vazelin ve östrojen kullanımı

How Should We Treat Prepubertal Labial Adhesions? Retrospective Comparison of Topical Treatments: Estrogen Only, Betamethasone Only, and Combination Estrogen and Betamethasone

Lütfen soru ve yorumlarınızla seyrimize yön vermeye devam edin. 

Blogumuzu videoda izlemek için tıklayın. Kanalımıza abone olun, instagramdan bizi takip edin. 

Ve Mutlu kalın.

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Ocak 2021

Ocak 2021
Çocuk Cerrahının Seyir Defterine hoş geldiniz. 
Bana sorular sorup, yorumlar yaptığınız için teşekkür ederim. Sizlerin soruları doğrultusunda rotamızı belirlemeye devam ediyoruz. Bu blogumuzda klinik hayatımda da bana çok sorulan bir sorunun cevabını konuşacağız. Tabi ki elde tutulur verilere dayanarak. 
Mukozal yapışıklıkların tedavisi cerrahi gerektirir mi?

 

Poliklinikte muayene odamdan içeri bir anne giriyor, kucağında veya bebek arabasında küçük bir çocuk. Annenin gözleri fal taşı gibi açılmış. 
“Hoş geldiniz. Ne oldu?” diye soruyorum.
“Pipinin başının çevresini tam olarak göremiyorum. Ameliyat olması gerekiyormuş.” diyor. 
Hikaye almayı sürdürürken daha önce yenidoğan sünnetini ben yaptıysam gözlerindeki kırgınlığı, bir başka meslektaşım yaptıysa hoşnutsuzluğu, biraz da öfkeyi hissedebiliyorum.
Annenin kırgın veya endişeli bakışları altında küçük hastamı muayene yatağının üzerine yatırıyorum. Hemşirem bezini açıyor, pipinin üzerindeki derinin mukoza bölümünün penisin başına yapıştığını, o mantar şeklindeki görünümün kaybolduğunu görüyorum.
Bu anlattığımın senaryo olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Binlerce sefer yaşadığım bir tablo. Klinik pratiğim sırasında büyük ameliyatlarla o kadar çok uğraştım ki… ama gerçek hayatta böyle küçük problemler daha sık görülüyor, ve bizler hiç kafa yormamış olabiliyoruz. Literatür taramaları yapıyorum, akademik hayatta da çok fazla umursayan olmadığını fark ediyorum, ama klinik hayatta ben bu sorunla çok karsı karşıyayım…
Bir çalışma dizayn ettik. Altı aylık sürede çocuk polikliniğine, çocuk doktoru arkadaşlarıma diğer nedenlerle gelen, daha önce yenidoğan sünnetini benim yaptığım tüm çocukları tekrar gördüm. Ortalama 16 aylık, toplam 630 çocuk. Bunların 97 tanesinde, yani %15inde mukozal yapışıklık mevcuttu. Yaşa göre grupladığımda 1 yaş altında bu oran %20 iken, 3 yaş üzeri bu oranın sadece %1 olduğunu gördük. Makalemizi buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Bu bulgular bebek yürümeye başlayıp, yağ dokusu azalıp, pipi ortaya çıkmaya başladıkça, ve bezden kurtuldukça mukozal yapışıklıkların kendiliğinden açılacağı bilgisini de destekliyor.
Ebeveynelere yavaş yavaş geriye çekme masajları yaparak beklemelerini anlatıyoruz. Ama gerçek hayatta kazın ayağı öyle değil. Anneler sorunun hemen çözülmesinde ısrarcı olabiliyorlar. Bu durumda önce EMLA krem sürüp, biraz bekleyip kolayca açıyoruz. Kırgınlık ve endişe dolu gözler hemen yumuşamaya başlıyor. Hep aynı replik geliyor:
“Aaa bu kadar mıydı? Ben de ameliyat olacak sanmıştım.”
Normalde bütün erkek bebeklerin sünnet derisi glansa, yani penis başına yapışık oluyor. Bu yapışıklık fizyolojik süreçte 3-4 yaş gibi açılıyor. Ülkemizde sünnetsiz penis bakımı bilinmediğinden bazen bu süreç biraz daha uzun olabiliyor. İşte yapışıklığı devam eden o çocukların büyük yaşta da sünnet sonrası iyileşmeleri daha uzun oluyor. 
Biz yenidoğan sünneti yaptıktan sonra mukoza ve glans derisi keratinleşinceye kadar vazelin sürüyoruz. Ama doku o kadar çabuk iyileşiyor ki… yine de birbirine yapışabiliyor. 
İşin püf noktası burada. Bütün yenidoğan sünneti olmuş bebekleri 10 gün kadar sonra tekrar görüyoruz. Sünnetten hemen sonra oluşmuş, kesi bölgesini de içerisine alan yapışıklıklara hemen müdahale etmek gerekiyor. Aksi takdirde yapışıklık iyice güçlenip cilt halini alıyor ve cilt köprüleri oluşabiliyor. Bu oran bizim çalışmamızda %0.3 tü. Cilt köprüleri kendilerinden geçmiyor, cerrahi yapmak gerekiyor. Bir de tabi sünnet derisinin biraz uzun kalması veya pipinin gömülmesi gibi nedenlerle kesi bölgesinin penis başı üzerinde daralarak iyileşmesi, yani sekonder fimozis denilen olay olmadığından emin olmak gerekiyor. Onun için sünnet sonrası mutlaka kontrole gelmek çok önem arz ediyor.
Hadi toparlayalım. 
Yenidoğan sünnetinden sonra mutlaka kontrolünüze gelin. Cerrahi sonrası olabilecek erken problemler gözden kaçmasın.
Daha sonra pişik gibi nedenlerle oluşan basit mukozal yapışıklıktan korkmayın. Kendiliğinden açılır.  Açılmaz veya siz erken çözüm istiyorsanız gelirsiniz biz kolayca poliklinikte açarız.
Bir seyrin daha sonuna geldik. Sizin kaptan olmanızı istediğimi daha önce söylemiştim. Daha çok instagramdan bana direk mesaj atmayı tercih ettiğinizi görüyorum. E-mail veya blog sayfamda yapacağınız yorumlarla da rotamızı belirleyebilirsiniz.
Video olarak izlemek isterseniz youtube kanalımızı ziyaret edebilirsiniz. Kanalımıza abone olun, instagramdan bizi takip edin.
Mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Ocak 2020
Ocak 2021
Çocuk cerrahının seyir defterine hoş geldiniz. 
Yenidoğan sarılığı bebeklerin üçte ikisinde görülen, kendiliğinden geçen ancak yine de ciddi durumlara yol açma ihtimali olan bir rahatsızlık. Yetersiz beslenme, erken ya da geç doğum gibi birçok faktör, yenidoğan sarılığının ortaya çıkmasına neden olabiliyor.
Peki yenidoğan sünneti yenidoğan sarılığını artırıyor mu? Bu blogumda bu sorunun cevabını anlatacağım.
Aslında her şey çocuk doktoru bir arkadaşımın sorusuyla başladı. Az emen bebeklerde sarılığın olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu biliyoruz. Bebeklerin sünnetten sonra fazla uyuyabileceklerini, bu yüzden daha az meme emebileceklerini, ve bundan dolayı da sarılık olasılığının artıp artmadığını sordu. 
Rutin klinik pratiğimde o kadar çok sünnet yapıyorum ki. Gerekliliği sürekli tartışılan bir cerrahi işlemi yaparken de mümkün olan en az hasarı vermek istiyor insan. Bana sorulan bu sorunun cevabını bilmiyordum, aklıma bile gelmemişti böyle bir olasılık. Ama yenidoğan sünnetinin sarılığı artıracağı düşüncesiyle çocuk doktorları tarafından daha geç sünnet olmaya itilen, bu nedenle yenidoğan sünnet şansını kaçıran çok ebeveynle karşılaştığım için hemen bir literatür taraması yaptım… ve bingo… kimsenin de aklına gelmemiş. 
Hızlıca otuzar bebekten oluşan iki grup yaptık. Homojen gruplar olması için tamamen sağlıklı, sarılık veya beslenme problemine neden olacak risk faktörleri içermeyen, 35-40 haftalık aralığında doğmuş, 3000 gramın üzerinde erkek bebekleri seçtik. İlk gruba doğumdan 48 saat sonra her zaman yaptığım yöntemle yenidoğan sünneti yaptım.  İkinci grup sünnet yapılmayan bebeklerden oluştu. İki grubu günlük kilo değişimleri, işeme – kaka sayıları, ve rutin her bebeğe uyguladığımız 72 saat sonrası sarılık ölçümü testiyle, yani kan bilirubin değerleriyle karşılaştırdık. 
Sonuçta istatistiksel olarak her iki grup arasında hiçbir farklılık çıkmadı. Bebeklerde ilk günlerde beklenen kilo kaybı her iki grupta da aynıydı. Fototerapiye ihtiyaç duyacak kadar sararması olan iki bebek oldu, ikisi de sünnet olmayan gruptaydı. 
Deneyimli ellerde yapılan sünnetin güvenli olduğunu, bebeklerin beslenme ve kaka yapma sıklıklarını değiştirmediğini, serum bilirubin seviyelerini artırmadığını; yani yenidoğan sarılığı riskini artırmadığını makale haline getirerek yayınladık.
Makalemizin linkini buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. 
Bizim hastanemizde doğum yapan aileler zaten bilgilendiriliyorlar. Başka hastanelerde doğum yapıp yenidoğan sünneti için bizi seçenlere özellikle seslenmek istiyorum. Lütfen sarılık endişesiyle geç kalmayın. İlk bir aydan sonra yenidoğan sünnetini önermiyoruz. 
Yurt dışında veya başka bir hastanede doğum yapıp sünnet olmak için bize gelenlere ilk bir ay içerisinde, mümkün olduğu kadar erken gelmelerini söylüyoruz. 
Şimdi, yazımızın başlığı olan sorumuzun cevabını yineleyelim: Yenidoğan sünneti yenidoğan sarılığı riskini artırmaz!
Blogumuzu vlog olarak izlemek için youtube kanalımıza gidebilirsiniz. 
Lütfen web sitemizi inceleyin, bizi instagram ve youtube üzerinden takip edin. Abone olmayı unutmayın. 
Bir sonraki çocuk cerrahının seyir defterinde buluşmak dileğiyle, mutlu kalın.
Ocak 2021
Merhaba, Çocuk Cerrahının Seyir Defteri’ne hoş geldiniz.
Öncelikle ben kimim?
Çocuk Cerrahıyım.
Lise eğitimimiTarsus Amerikan Koleji’nde, üniversite öğrenimimi Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesi’nde, Çocuk Cerrahisi eğitimimi yine Cerrahpaşa’da tamamladım. Sonrasında Amerikan Hastane’sinde çalışmaya başladım ve halen devam ediyorum. Doçent olduktan sonra Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı’nın kuruluşunda yer aldım ve görevime öğretim görevlisi olarak da devam ediyorum. Hakkımda daha detaylı bilgileri web sitemden okuyabilirsiniz.
Kısaca kendimi tanıttıktan sonra bu vlog blog işleri nereden çıktı anlatmak istiyorum.
Klinik hayatıma başladıktan sonra çocuk cerrahisinin hala toplum tarafından çok bilinmediğine şahit oldum. Aslında insanlar haklılar.  Çünkü birçok yerde yetişkin cerrahları, ürologları, göğüs cerrahları da çocuk hastaları ameliyat ediyorlar. Bu durumda ben de bir çocuk cerrahı olarak neler yaptığımızı anlatmak istedim.
Birçok yerde yazılarım çıktı, bir çok yerde konuşmalar yaptım. Benim verdiğim bilgilerin bazen yanlış şekilde değiştirilerek internette dolaştığını görmek beni üzdü. Bundan dolayı ağırlıklı kendi ilgi alanım olmak üzere güncel bilgileri sosyal medya platformunda paylaşmayı amaçladım.
Çocukluğumdan beri denize olan ilgim var. Onun için blog sayfamın adını “Çocuk Cerrahının Seyir Defteri” olarak tasarladım. Asla sizleri sıkmadan, on beş günde bir, bazen ayda bir, kendi tarzımla sizleri bilgilendirmeye çalışacağım.
İlk başlarda tamamen kendi çalışmalarımı anlatacağım. Bu işleri iyice öğrenince toplumda eksik veya yanlış olduğunu düşündüm güncel tıp bilgilerini, hatta hayatın sadece tıptan ibaret olmadığı bilinciyle diğer ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bilgileri de kısa kısa aktaracağım. Vidolara you tube kanalımdan, daha detaylı yazılara web sitemden istediğiniz zaman erişebileceksiniz.
Bu iş bana yeni bir heyecan verdi, siz de bu heyecanıma ortak olursanız çok mutlu olacağım.
Bu seyrin kaptanının sizin olmanızı istiyorum. Youtube kanalımdan veya web sayfamdan soracağınız sorularla bana yön verebilirsiniz.
Hepimize iyi seyirler…web sitemi incelemeyi, instagram ve youtube dan beni takip etmeyi unutmayın…
Kategoriler