Blog

Haziran 2021

Daha önceki seyirlerimizde inmemiş testisin ne olduğunu, nasıl değerlendirdiğimizi anlatmıştım. Çocuk cerrahının seyir defterinde bu seyirde inmemiş testisi ne zaman, nasıl tedavi ettiğimizi inceleyelim.

İnmemiş testisin tedavisinde önce amacımızı netleştirelim. Amaç testisin normal olması gereken görünür yerine yani torbanın içerisine sabitlenlenmesi.

Neden indirmek istiyoruz? Hatırlayalım.

Torsiyon riskini azaltmak, olası künt travma durumunda testisin zarar görmesini engellemek, üreme hasarını ve testis kanseri gelişme olasılıklarını azaltabilmek, kişinin kendi kendini muayene edebilmesine olanak sağlamak ve her iki testisin de torbanın içerisinde olmasını sağlayarak psikolojik olarak kişisel kendine güveni artırmak için.

İki türlü tedaviden bahsedeceğim: Cerrahi ve hormonal.

Gerçek inmemiş testisin tedavisi cerrahidir. Hormonal tedavi arada kalınan durumlarda kullanılabilir.

Cerrahinin zamanlaması ne zaman olacak?

Kabul edilen bebekler doğduktan sonra testisin iniş sürecinin 4-6 ay daha devam edebileceği yönünde. Bu durumda fıtık veya torsiyon gibi bizi zorlayabilecek durumlar eşlik etmediği takdirde 6 aydan önce ameliyat yapmıyoruz.  İki yaşından önce ameliyat olan çocukların testislerinin büyüme ve üreme potansiyellerinin arttığı biliniyor. Üç yaşında yapılan testis biopsilerinde bazı üreme hücrelerinde kalıcı hasarlar olduğu tesbit edilmiş. Demek ki 6 aydan sonra, iki yaşından önce testisi yerine indirmek gerekiyor. Ama kasık fıtığı varsa ilk uygun zamanda, tercihan onbeş gün içerisinde; torsiyon geliştiyse hemen ameliyat etmek uygun oluyor.

Biz ne yapıyoruz?

Biz 9 aylığa kadar bekliyoruz. Testis yerine gelmezse dokuz ile oniki ay arası mutlaka cerrahisini yapıyoruz. Testisin her türlü teknik manevrayı yapmamıza rağmen yeteri kadar aşağı inemediği durumlarda ikinci cerrahi için altı ay gibi bir süre beklemek gerekiyor. Böyle bir gereksinim olsa bile bahsettiğim zamanlamayla en geç 18 aylıkken testisi yerine indirmiş oluyoruz.

Daha önce size “ascending testis”, yani “yukarı kaçan testis” denilen bir problemden bahsetmiştim. Utangaç testis nedeniyle takip edilen hastanın testisi gittikçe yukarıda kalmaya başlayıp, inmemiş testise dönüşebiliyor. Bu hastalarda da tanı konulduktan sonra altı ay içerisinde ameliyat yaparak testisi yerine sabitlemek gerekiyor.

İnmemiş testis ameliyatı nedir? Nasıl Yapılır? Hastanede yatmak gerekir mi?

Testisin torbasının içerisine indirilerek sabitlenmesi ameliyatına biz “orkidopeksi” diyoruz. Bu ameliyatta testisin bulunduğu yere göre cilt katlantı çizgisi üzerinde, kasık bölgesinde veya torbadan yapılan kesi ile giriyoruz, testisi, damarlarını ve sperm taşıyan kanalı çevre dokulardan serbestleştiriyoruz ve testisin kordonunu düz bir hale getirip, aşağı kadar uzamasını sağlıyoruz. Sizlere daha önce kasık fıtığının nasıl olduğunu ve inmemiş testisli çocuklarda fıtığa neden olan kanalın açık olabileceğini anlatmıştım. İşte bu kanalı da bağlayıp, yani mevcut fıtığı da onardıktan sonra testisi torbasının içerisine sabitliyoruz. Yani eğer kasıktan kesi yaparak bu ameliyatı yaptıysak hem kasığında hem torbasında iki tane küçük kesi oluyor.

Her zaman çok kolay olmuyor. Bazen  istediğimiz kadar kordonu düzeltelim testis yeteri kadar serbestlenip aşağı inemiyor. O zaman teknik olarak farklı manevralar yapıyoruz, bazen peritonun arkasından neredeyse böbreğe kadar serbestliyoruz, damarların altından geçiriyoruz, bir şekilde aşağı indirmeye çalışıyoruz. Ameliyat yaklaşık 45 dakika sürebiliyor. Ameliyattan sonra bir müddet bekleyip, iyice ayılma sağlandıktan sonra aynı gün içerisinde taburcu ediyoruz. Yani hastanede yatışa gerek olmuyor.

Ameliyat sonrası genelde çok rahat geçiyor. Herhangi bir pansuman yapmıyoruz. İki gün kadar sonra bandajları evde çıkarılıp banyo yapmaya başlıyor. Beş gün kadar sonra da kontrole geliniyor. Yarada enfeksiyon olup olmadığına bakıyoruz. Sonra birinci, üçüncü, altınca ay ve 1 yıllık kontrolleriyle testisin büyümesinde problem olup olmadığına, tekrardan yukarı çıkıp çıkmadığına bakıyoruz. Küçük çocuklarda herhangi bir hareket kısıtlaması yok, ama büyük çocukların üç hafta kadar spor, bisiklet sürme gibi aktivitelerden uzak kalınması gerekiyor.

Orkidopeksinin başarı oranı yaklaşık %96. Ameliyat esnasında testis damarlarının zarar görmesi, ödem, veya ciddi uğraşı sonrasında testiste beslenememeye bağlı %2 gibi bir oranda testiste atrofi, yani küçülme gelişebiliyor. Diğer olası problemler ise enfeksiyon, kanama, kasık fıtığı ve testisin iyileşme süreci içerisinde tekrar yukarı kaçması.

Gelelim hormonal tedaviye.

Bir cerrah olarak, benim gözlüğümden çok yer yer bulamıyor, onun için çok önermiyorum. Testisin karın içerisinden torbasına iniş yolculuğu içerisinde testesteronun yeri olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı dışarıdan verilecek gonadotropin veya gonadotropin salgılatıcı hormonlar testisin inmesinde rol alabilir. Yüzde 10-90 başarılı olabileceğini belirten yayınlar var. Ama başarı daha çok kanalın dışında, torbaya yakın testisler için geçerli. Nitekim hormon tedavisinin gerçek inmemiş testiste değil, utangaç testiste etkili olduğu yazılıyor. Ama zaten ben utangaç testiste tedavi önermiyorum ki. Üstelik hormon vermenin kıllanma, peniste büyüme, ereksiyonlar, sinirlilik gibi yan etkileri de var. Gerçi bu sorunlar altı aya kadar geçiyor ama uzun dönem etkilerine de çok hakim değiliz.

Özetle ben gerçek inmemiş testis tedavisinde hormon tedavisinin yeri olduğunu düşünmüyorum. Bazen utangaç testis ile gerçek inmemiş testisin ayırımı zor olabiliyor. Emin olamayabiliyoruz. Takip ediyoruz, tablolar yaptırıyoruz, yine de net olamıyoruz. Böyle durumlarda hormon kullanılabilir. Nitekim 2014 Amerikan Üroloji Birliği açıklaması da hormon tedavisi tarflısı değil, 2016 Avrupa kılavuzlarında da ameliyattan önce veya sonra destek tedavisi olarak faydalanabilineceği yazıyor.

Yanlış anlaşılmasın diye yine vurgulamak istiyorum. Utangaç testis, yani retraktil testis varsa yapmamız gereken takip etmek. Yapılan bir çalışmada bu çocuklar 3 yıl takip edilmişler ve üçte birinin normale döndüğü; üçte birinin “ascending testise” yani yukarı kaçan testise, yani inmemiş testise döndüğü; üçte birinin ise utangaç kalmaya devam ettiği ortaya çıkmış. Yukarı kaçan testise dönerse, inmemiş testis gibi ameliyat ediyoruz. Normale dönerse takibi bırakıyoruz. Utangaç kalmaya devam ederse kesin emin oluncaya kadar veya ergenlik dönemine kadar takip ediyoruz. 

Evet biraz uzunca bir seyir oldu. Ama önemli ve çok sık karşılaştığımız bir konu. Gelecek seferde size ele hiç gelmeyen testislerde ne yapmak gerekeceğini anlatacağım.

Youtube kanalında seyretmek isterseniz tıklayın, abone olmayı unutmayın.

Ve mutlu kalın.

 

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Haziran 2021

Mayıs 2021
Geçen bölümde inmemiş testisin ne olduğunu, ne gibi problemlere neden olabileceğini anlatmıştım. Çocuk cerrahının seyir defterinde bu bölümde inmemiş testisli bir hastanın nasıl değerlendirildiğini anlatacağım.
Biz doktorlar her rahatsızlıkta önce güzel bir hikaye dinliyoruz, yani anamnez alıyoruz. İnmemiş testisli hastamız küçük bebekse hamilelik döneminde endokrin bozukluğu olup olmadığını, yani annenin hormon ilacı kullanıp kullanmadığını sorguluyoruz. Eşlik eden genetik bir problemi ortaya çıkarmak için ailede beklenmeyen yenidoğan kayıpları, genital anormallikleri, infertiliteyi yani kısırlığı araştırıyoruz. Hastamız biraz daha büyük yaştaysa doğduğunda testislerin torbaları içerisinde bulunup bulunmadığını veya daha önce fıtık gibi bir kasık cerrahisi geçirip geçirmediğini öğreniyoruz. Bunların hepsi bizi farklı yollarda inceleme yapmaya itebiliyor.
Güzel bir anamnez aldıktan sonra sıra muayeneye geliyor. Bazen ebeveyneler bizim iki dakikalık muayenede ne gördüğümüzü soruyorlar.
Anlatayım.
Önce genel olarak göze çarpan olası hormonal, genetik, ve metabolik problemlerin ipuçlarını arıyoruz. Sonra genital muayeneye geçiyoruz. İnmemiş testisin muayenesinde sabır çok önemli. Ağlayan çocuk karın kaslarını kasabilir, normalde torbasında olan testisleri yukarı çekebilir ve bizi yanıltabilir. Aynı şekilde odanın, çocuğun yattığı yerin ve ellerimizin soğuk olmaması da çok önemli.
Muayenede bir elimizle kasık kanalından başlayıp torbalara doğru testisi sağma hareketi yapıp, diğer elimizle torbanın içerisinde yakalamaya çalışıyoruz. Bu manevralarla testisin yerini, boyutlarını, diğer testisle farklılığını, sertliğini, sınırlarının düzeli olup olmadığını yani kitle içerip içermediğini anlıyoruz.
Muayene esnasında bazen torba boş oluyor, ama testisi kanalda buluyoruz, sağdığımızda torbaya iniyor, boyutları iyi ve bir müddet elimizde torba içerisinde tutarak kremaster refleksini unutturup bıraktığımızda torba içerisinde duruyorsa utangaç testis diyoruz. Bazen testis hiç elimize gelmiyor. Buna da “ele gelmeyen testis” diyoruz. Bu hastaları ayrı bir başlıkta anlatayım. Uzun oldukça dikkat dağılabiliyor.
Testisten başka bütün genital bölgeyi de muayene ediyoruz. Mesela penis boyutları,  veya penis ucunda olması gereken idrar deliğin daha aşağıda olması, yani hipospadiası olması, yani peygamber sünnetli olması bize eşlik edebilen cinsel gelişim bozuklukları hakkında ipucu verebilir. Yine torbanın çok küçük olması, bize testisin torbaya hiç inmediği veya hiç inmeyeceği fikrini verebilir, veya torbanın yapısının görüntüsünün normal olmaması da bize cinsel gelişim bozuklukları yönünde ilerlememiz gerektiği konusunda yol gösterici olabilir.
Bir de kasık kanalına bakıyoruz. Geçen sefer size anlatmıştım bu çocuklarda kasık fıtığı eşlik edebilir, ayrıca kasıktaki lenf nodlarını ve kasıktaki testisi hissedebilmek için kasık muayenesi olmazsa olmaz.
Gelelim görüntüleme tekniklerine.
Açık yüreklilikle hiçbir görüntüleme tekniğinin fizik muayenenin ve tanısal cerrahinin önüne geçemediğini belirtebilirim. En çok kullanılan görüntüleme tekniği ultrasonografi, o da daha sonra anlatacağım ele gelmeyen testislerde işe yarıyor. Mesela çok şişman çocuklarda yağ dokusundan dolayı testisi hissedememiş olabiliriz. Bu durumda laparoskopi ile bakmadan önce ultrasonografi yapıp testislerin kasık kanalı içerisinde olduğunu öğrenmek cerrahi yaklaşım tekniğini değiştirecek, onun için önemli.
Bir de utangaç testisleri takip ederken testis boyutlarını öğrenmek için başvurabiliyoruz. Aslında bu da şart değil ama günümüzde “korumacı tıp” anlayışı içerisinde kendimizi korumak ve sigortalar için bir belgemiz olması elimizi güçlendiriyor. Yoksa çoğu zaman ultrasonografiyi yapan radyolog arkadaşlarımız gördüklerinin bizim muayene bulgularımızla birebir aynı olduğunu söylüyorlar. Bu kişisel bir beceriden kaynaklanmıyor. Biz çocuk cerrahları o kadar çok genital muayene yapıyoruz ki. Yani önemli olan bizlerin fizik muayenesi.
Bunları niye anlatıyorum biliyor musunuz?
Sürekli mesajlar geliyor. Son dönemin modası bu. Ebeveynler fotoğraf gönderiyorlar, “ameliyat olması gerekir mi ?” diye soruyorlar. Veya ultrason sonucunu yolluyorlar, raporda testisin kasık kanalında olduğunu yazıyor. Halbuki, normal bir çocukta bile ultrason yapılırken soğuk jelin teması ile normal bir testis yukarıda, kanalda izlenimi verebilir. Deminden beri anlattıklarımı bir fotoğrafa bakarak veya bir ultrason raporuyla nasıl çözebiliriz ki?  
Peki sonuçta inmemiş testis olduğuna karar verdik. Ne olacak?
Bir kere yenidoğan bebeklerde iniş yolculuğu daha 4-6 ay devam edebilir. Sabırla, olası kasık fıtığı ve testisin kendi çevresinde dönmesi, yani testis torsiyonu riskiyle bekleyeceğiz. Kabul edilen 4 aya kadar inmezse artık inmeyeceği yönünde.
Testis inmediyse herni, yani fıtık riski var, testisin kendi çevresinde dönmesi, yani torsiyon riski var, kanser riski var, travma riski var, üremede azalma riski var.
Beyninizi yaktım değil mi? Vlogumuzun başlığı olan soruyu yanıtlayalım: İnmemiş testisli hastayı nasıl değerlendiriyoruz? Cevap: Fizik muayeneyle
Sonuçta inmemiş testise karar verdik. Nasıl tedavi edeceğiz? Ne zaman tedavi edeceğiz?
Gelecek seyirde inmemiş testisin tedavisini, zamanlamasını, daha sonraki seyirde ise ele gelmeyen testisi anlatacağım.
Anlattıklarımı youtube kanalımdan izlemek isterseniz lütfen tıklayın, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Mayıs 2021
Mayıs 2021
İnmemiş testis çocuklarda çok sık karşılaşılaşılan bir problem. Sizleri sıkmadan anlatabilmek için bu konuyu bir kaç bölümde anlatmayı planladım. Çocuk cerrahının seyir defterinde bu bölümde inmemiş testisin ne olduğunu, neden olduğunu ve nasıl problemlere yol açabileceğini anlatacağım.
Halk arasında inmemiş testis denilince testisin torbasının içerisinde, yani skrotum içerisinde olmaması anlaşılıyor. Halbuki biz buna kriptorşidizm diyoruz. Yani testisin ilk 4 aya kadar torbanın içerisine inmemesi. Kriptorşidizm terimi içerisinde inmemiş testisi, yok olmuş testisi, utangaç testisi, yukarı kaçan testisi ve ektopik testisi içeriyor. Ne demek bunlar?
Yok olmuş testis, yani absent veya vanishing testis, testisin gelişimi esnasında, bebek anne karnındayken testis dönmesi gibi bir nedenle damarlarının zarar görmesi sonucu yok olmasına ya da çok küçücük  bir hal almasına deniyor.
İnmemiş testis, testisin doğal iniş sürecinde yolda kalması. Bu yol karın içerisinden geliyor, kasık kanalı içerisinden geçiyor ve torbanın dibine kadar sürüyor. Demek ki testis karnın içerisinde, kanalın içerisinde, veya kanalın hemen çıkımında torbanın üst tarafında kalabilir.
Utangaç testis, ya da asansör testise biz retraktil testis diyoruz. Aslında bu normal bir inmiş testis. Erkeklerin karın kaslarının bir uzantısı torbalara kadar iniyor. Çok soğuk havalarda, ya da bacak iç yüzüne dokunulduğunda testisin vücüt tarafından yukarı çekilmesinin nedeni kremaster denilen bu kasın kasılması. Küçük çocuklarda kremaster refleksi çok aktif olduğunda bez değişimi esnasında, soğuk havada, soğuk elle dokunulduğunda testis yukarı kaçabiliyor. İşte testisin bazen aşağıda bazen yukarıda olmasına, bez açıldığında yukarı kaçmasına halk arasında utangaç testis veya asansör testis deniliyor.
Yukarı kaçan testis küçükken torbası içerisinde yerleşmiş olan testisin, çocuğun büyümesiyle aynı oranda uzayamayan kordonu veya diğer nedenlerle ilerideki yaşlarda torbanın içerisinde yer almaması, yani inmemiş testise dönüşmesi.
Ektopik testis ise, testisin aşağı iniş süreci içerisinde yolundan sapması, kanaldan çıktıktan sonra torbanın içerisine inmektense üst kasık bölgesi, femoral kanal, pubik kemik üstü, perine hatta karşı tarafın torbasının içerisine yerleşmesi. Ama bu nadir. Tüm inmemiş testislerin %1’inden az görülüyor.
İyi de neden oluyor bunlar. Net olarak hala anlaşılmış değil. Bir sürü mekanik etkenler, hormonal faktörler suçlanıyor. Karın içi basınçtaki değişiklikler, size daha önceki seyirlerde anlattığım kasık fıtığı oluşumuna neden olan kanalın açık kalması (buraya tıklayarak tekrar okuyabilirsiniz), yani processus vaginalisin kapanmaması, testisin inişinde kılavuzlık görevi yapan gubernakulumun bozulması, ve bir sürü hormonal etkilerle testis torba içerisindeki pozisyonunu alamıyor.
Tüm yenidoğan bebeklerde %2 ile %5 gibi bir oranda inmemiş testis görülürken, erken doğan prematürelerde, daha iniş süreci tamamlanmamış olacağından beklenebileceği gibi %30 gibi bir oranda saptanabiliyor. Ama güzel haber şu ki bu süreç doğumdan sonra da devam ediyor ve bebekler 1 yaşına geldiklerinde inmemiş testis oranı erişkinlerdekiyle aynı oarana eşitleniyor: %1.
Bu bahsettiğim oranların ülke bazında değişiklik gösterebilmesi, babada inmemiş testis varsa olasılığın artabilmesi ve anne karnındayken hormonal bozukluğa neden olabilecek böcek ilacı, dietilstilbesterol gibi ilaçlara maruz kalınması ile ilişkilendirilmesi genetik ve çevresel faktörleri ön planda düşündürüyor.
Kriptorşidizm aslında tek başına rastalanılan bir problem. Ama özellikle çift taraflıysa bazı endokrin bozukluklar, genetik sendromlar ve morfolojik anormalliklerle beraber olabiliyor. Hepsinin adını burada sayıp dikkatinizi dağıtmanın anlamı yok. Ama tekrar ediyorum, özellikle çift taraflıysa uyanık olunmalı. Yaklaşık % 10 inmemiş testisli çocukta çift taraflı olabiliyor.
Testis yerinde olmazsa ne olur?
Yok olmuş veya utangaç testis değil, gerçek inmemiş testis varsa:
  1. Biraz önce söylemiştim neredeyse %90’ında processus vaginalis açık, yani kasık fıtığı eşlik edebilir.
  2. Henüz torbasına inmemiş testis, henüz tespitlenemediği için kendi çevresinde dönebilir, yani torsiyon oluşabilir, kanlanması bozularak yok olabilir. Bu durum inmemiş testisi olan çocuklarda olmayanlara göre neredeyse 10 kattan fazla görülebiliyor.
  3. İnmemiş, kanal içerisinde kalmış testis travmayla karşılaştığında arkadaki kemik önünde ezilebilir.
  4. İnmemiş testis hikayesi olan erişkinlerde sperm sayılarında, kalitelerinde ve üreme potansiyellerinde düşüklük olduğu biliniyor.
  5. İnmemiş testisi olan erkeklerde normal topluma göre testis kanseri görülme riski daha yüksek. Bu yükseklik hiç bir zaman bir prostat kanseri veya akciğer kanseri seviyesine ulaşmıyor, ancak normalin üzerinde. Net hesaplamak zor ama 3 ile 10 kat arasıdna artıştan bahsediliyor. Erken ameliyat olanlarda, geç ameliyat olanlara göre daha az kanser görülmekle beraber bu oran normal toplum seviyesine inmiyor.
  6. Bir de psikolojik olarak erkeklerin torbalarının içerisinin boş olmasından hoşlanmayacakları kabul ediliyor.
Sonuçta biz inmemiş testisli çocukları önce iyice bir değerlendirip, sonra ameliyat ediyoruz.
Nasıl ve ne zaman mı?
Gelecek seferde devam edeceğim. 

Anlattıklarımı seyretmek isterseniz tıklayabilirsiniz. 

Mutlu kalın,

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Mayıs 2021

Nisan 2021
Pandemi süreci maalesef hala bitmedi. Çocuklarımız hala evde, hareketsiz. Sürekli bilgisayar başında oturuyorlar. Sürekli oturunca da pilonidal sinüs, ya da halk arasında kıl dönmesi problemiyle karşılaşıyorlar. Çocuk cerrahının seyir defterinde pilonidal sinüsü anlatmaya çalışacağım.
Kuyruk sokumu bölgesinde cilt altında biriken kıl ve deri döküntülerinin oluşturduğu bir yumak kötü kokuya, akıntıya, enfeksiyona ve ağrıya neden oluyor. Zaten latince pilonidal sinüs adı da buradan geliyor; yani kıl yuvası. Hangi mekanizmayla kılların kuyruk sokumunda deri altında biriktiği tam olarak bilinmiyor. Ama yapılan çalışmalarda saçı boyalı kişilerin ameliyat sonrası çıkarılan kıl yumaklarının içerisinde boyalı saç kılları bulunması, köpek bakıcıları, berberler gibi kıla fazla maruz kalan kişilerde çok görülmesi, ve en sık görülen yerin kuyruk sokumu, yani vücutta bedenin her iki kalça eti ortasındaki kör bölgesi olması mekanik etkenleri ön plana çıkarıyor. Bir de kılın mikroskobik yapısı pisi otu gibi, hani çocukken elimizle hareket ettirirdik hep ileri doğru giderdi ya… Onun için sert saçlı yapısı olanlarda daha fazla görünüyor. Sonuçta başlıca risk faktörler hareketsiz, sürekli oturularak geçirilen yaşam tarzı (pandemi sürecinde çocuklarımız gibi), şişmanlık, sık travma ve tahriş, güçlü ve bükülmeyen bir saç yapısı, ve kıllı ve çok terleyen bir bünye.
Son söylediklerim ergenleri hatırlatıyor değil mi?
Pilonidal sinüs hastalığının yetişkin hastalığı olduğu düşüncesi yanlış. Güçlü kıllar, terleyen kıllı beden…
En sık ikinci ve üçüncü dekatta görülmekle beraber, genelde 30’lu yaşlardan sonra görülme sıklığı azalıyor. Çocuk cerrahı olarak bizi ilgilendiren ergenler, ortalama 15 yaşında görülme sıklığı binde 1.2. Az değil.
Akut veya kronik enfeksiyonlardan korunmak için bu kıl yumağını, kıl yuvasını, yani pilonidal sinüsü tamamen çıkarmak gerekiyor. Eğer bir rahatsızlık için çok fazla cerrahi tedavi tekniği varsa, altın standart oluşmadıysa bilin ki cerrahlar hala sonuçlardan tam mutlu değiller. Nitekim pilonidal sinüste de durum böyle.  Size bütün cerrahi teknikleri anlatmayacağım. Ama son yıllarda cerrahi yaklaşım daha küçük girişimlere kaymakta. 2020 Nisan ayında Journal of Pediatric Surgery’de trefin ile sinüsün çıkarılmasının geniş cerrahi ile karşılaştırılmasında nüks oranında belirgin farklılık olmasa da daha az komplikasyon olduğu saptanmış. 2021 Mart ayında Surgical Endoscopy dergisinde endoskopi ile görülürek pilonidal sinüsün temizlenmesi ve yıkanmasının yüne nüks oranında farklılık yapmamasına rağmen kolaylığı, düşük maliyeti ön plana çıkarılmış. Bu ay, Nisan 2021 de Pediatric Surgery International’da çocuklarda yuva içerisine ortalama 2-4 seans kristalize fenol verilerek %90 üzerinde başarı olduğu rapor edilmiş. Yine bu makalelerin linklerini aşağıya yazdım.  
Biz ne tercih ediyoruz?
Fenol çok zararlı etkileri olabilecek bir madde. Almanya gibi bazı ülkelerde kullanımı yasak. Ciltte yanıklar oluşturabiliyor, çocuklarda genel anestezi verilmeden yapılamıyor ve tek seansta bitmiyor. Ama genel cerrahi yayınlarında güzel sonuçlar var. Biraz daha bilgi birikimi olursa kullanabiliriz.  Endoskopik temizleme ve trefin ile çıkarma teknikleri çok kolay ve şu ana kadar aldığımız sonuçlar yüz güldürücü. Tabi mutlaka düzgün bir kıl temizliği, epilasyon eşlik etmeli. Detayları doktorunuz size anlatacaktır. Ama her an yeni bir teknik ortaya çıkabilir çünkü nüks oranları hemen hepsinde aynı. Zaten onun için minimal girişimler ön plana çıkmaya başladı.
Siz en iyisi çocuklarınıza hareketli bir yaşam sunun, sürekli oturmasınlar.
Bir seyrin daha sonu.
Yazdıklarımı youtube kanalımdan izlemek isterseniz tıklayın, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Yazıda bahsettiğim makalelerin üzerine tıklayabilirsiniz:
Crystallized phenol for treatment of pilonidal sinus disease in children: a comparative clinical study
Pediatr Surg Int2021 Apr 15. doi: 10.1007/s00383-020-04798-7. 
Trephination versus wide excision for the treatment of pediatric pilonidal disease.
J Pediatr Surg. 2020 Apr;55(4):747-751 doi:10.1016/j.jpedsurg.2019.06.014.
The EPIC procedure (Endoscopic-assisted Pilonidal Irrigation and Cleaning): a simple and effective treatment for pilonidal disease.
Surg Endosc. 2021 Mar 15. doi: 10.1007/s00464-021-08422-0.
Nisan 2021
Son seferimizde çocuklarda kasık fıtığı ve hidroselin ne olduğunu anlatmıştım. Bu seyirde kasık fıtığının hangi yöntemle tedavi edilmesi gerektiğini yazacağım.
Önce kısa bir hatırlatma yapalım. Fıtığın olması için karın içerisindeki organları saran zarın bir eldiven parmağı gibi kasık kanalı içerisine uzandığını anlatmıştım. İşte bu uzantıyı karından çıktığı yerden bağlarsak karın içerisindeki organların fıtık kesesi içerisine girmelerini ve dolayısıyla oluşabilecek boğulmayı, sıkışmayı önleyebiliriz.
Poliklinikte teşhis konulması durumunda ilk 15 gün içerisinde yapılmasının önerildiğini de Kanada’da yapılan bir çalışmayı referans göstererek yine bir önceki seyirde anlatmıştım.
Peki nasıl bağlayalım? Açık ameliyat mı yapalım, laparoskopik mi bağlayalım?
Yani kasıktaki katlantı çizgisi üzerinden yapacağımız bir kesiyle mi tamir edelim, yoksa göbekten sokacağımız bir kamera yardımıyla açıklığı görüp mü onaralım?
Bu konuyla ilgili yapılmış onlarca çalışma var.
Meta-analizi, belirli bir konuda yapılmış, birbirinden bağımsız, birden çok çalışmanın sonuçlarını birleştirme ve elde edilen bulguların istatistiksel analizinin yapılmasına deniyor.
Bu yöntemle yapılan yapılan sistematik bir araştırmayla 375 laparoskopik yolla fıtık tamiri yapılmış hasta, 358 açık yolla tedavi edilmiş hasta karşılaştırılmış. Ameliyat süreleri, hastanede kalış süreleri, iyileşme süreleri, nüks oranlarına bakılmış ve her iki teknikte de birbirine belirgin bir üstünlük olmadığı görülmüş.
2016’da Uluslararası Pediatric Endocerrahi Grubu(IPEG) özellikle çift taraflı kasık fıtığı olması durumunda, laparoskopik cerrahiyle ameliyat süresinin daha kısa olduğunu, ameliyat sonrası komplikasyon oranlarının da daha düşük olduğunu yayınladı.
2 yaşından sonra processus vajinalisin, yani fıtık kanalının, fıtık kesesinin çocukların %40 kadarında açık olabildiği biliniyor. Bunların da %25-50’sinde klinik olarak fıtık gelişebiliyor. İşte laparoskopi karşı tarafın kanalının açık olup olmadığını görmemizi ve aynı anda tamir edebilmemizi sağlıyor. Klinik sorun yaratmayan açık fıtık keselerinin kapatılıp kapatılmaması konusu ise farklı bir tartışma. Ben kişisel olarak, mesela sağ kasık fıtığını laparoskopik olarak onarırken solda da açık kese görürsem o tarafı da bağlıyorum.
Avrupa Çocuk Cerrahları Birliği‘nin oluşturduğu bir komite tarafından yapılan bir çalışma bu ay içerisinde yayınlandı. Bu konu üzerine yazılmış 5173 çalışma içerisinden 72 tanesi, ve 27 metaanaliz irdelendi ve sonucu European Journal of Pediatric Surgery’de yayınlandı. Özellikle çift taraflı kasık fıtıklarında laparoskopik tamirin daha yararlı olabileceği bildirilirken, diğer konularda laparoskopik ve açık teknik karşılaştırılmasında belirgin farklılık saptanmadı. Ameliyat zamanlaması içinse cerrahi ekibin deneyimleri ve sahip olduğu koşullar göz önünde bulundurularak hastaya özel yaklaşım yapılması önerildi.
Uzun lafın kısası, okuduğum bir sürü yayın ve kişisel tecrübem ışığında şunu söyleyebilirim: Laparoskopik tedavinin açık tedaviye tek üstünlüğü, bir tarafta fıtık varsa diğer tarafında da olup olmadığının gösterebilmesi. Çift taraflı fıtık varsa, veya hem kasık fıtığı hem de göbek fıtığı aynı anda varsa ben laparoskopik tamiri tercih ediyorum. Tek taraflı fıtık varsa tüm bu anlattıklarımı açık yüreklilikle ebeveynler ile tartışıyorum ve açık mı laparoskopik mi yapacağıma onlarla beraber karar veriyorum.
Bir seyrin daha sonuna geldik. Yazdıklarımı buraya tıklayarak youtube kanalımdan dinleyebilirsiniz. Bahsettiğim literatürlerin linklerini yine aşağıda bulabilirsiniz.
Youtube kanalımıza abone olun, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.
Laparoscopic versus open pediatric inguinal hernia repair: state-of-the-art comparison and future perspectives from a meta-analysis
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6722044/
Surgical Management of Pediatric Inguinal Hernia: A Systematic Review and Guideline from the European Pediatric Surgeons’ Association Evidence and Guideline Committee
https://www.thieme-connect.com/products/ejournals/abstract/10.1055/s-0040-1721420
Mart 2021
Aslında biliyorsunuz her yerde kolaylıkla bulabileceğiniz bilgiler yerine biraz daha sorularınıza yanıt vermek amacıyla daha özel bloglar hazırlıyorum. Ama bu sefer bana sorulan sorunun cevabını anlatabilmem için problemin ne olduğunu düzgün anlatmam gerekiyor. Çocuk cerrahının seyir defterinde bugün çocuklarda kasık fıtığı ve hidroselin ne olduğu hakkında bilgi vereceğim.
Yenidoğan bebeklerde yaklaşık %1-5 gibi bir oranda kasık fıtığı görülebiliyor. Erken doğum olması durumunda bu oran % 10 lara çıkabiliyor. Kilo düştükçe fıtık görülme sıklığı da artıyor.
Genelde erkeklerde kızlara göre 3-4 kez daha fazla oluyor ve daha çok sağ tarafta görülmekle beraber normal yenidoğanlarda %10, erken doğanlarda %50ye kadar çift taraflı olabiliyor.
Peki ama çocuklarda kasık fıtığı neden oluyor?
Karnımızda organlarımızın çevresinde “periton” adı verilen bir zar var. Bebek anne karnındayken testisler böbrek yanından aşağı doğru inmeye başlıyorlar, kasık kanalından geçip, torbanın içerisinde olmaları gereken yer içerisine yerleşiyorlar. Bu iniş süreci içerisinde periton zarı bir parmak gibi uzuyor, testisle beraber kasık kanalından içeri girip aşağı uzuyor. Normalde doğumla beraber bu uzantı, ki biz buna “processus vaginalis” diyoruz, kapanıp kayboluyor. Eğer kapanmaz açık kalırsa bir gün bebekler ıkınırken, ağlarken, yani karın içi basıncı artırdıklarında karın içi organlar bu açıklıktan içeri giriyor ve biz bunu kasıkta şişlik olarak görüyoruz. Kasık fıtığı olarak adlandırdığımız bu durum kız çocuklarında da olabiliyor. Kız çocuklarında testis yok ama rahmi öne doğru eğik tutan bağlar ve diğer oluşumlar aynı şekilde gelişirken yine periton zarı eldiven parmağı gibi aşağı uzuyor. Bu uzanan kanal açık kalırsa, aynı erkek çocuklardaki gibi, içerisine organların girmesiyle kasıkta şişlik olarak görülen kasık fıtığı oluşuyor.
Eğer bu kanalın açıklığı barsağın geçemeyeceği kadar dar ama sıvının geçebileceği kadar açıksa buna “bağlantılı hidrosel” diyoruz. Halk arasında “su fıtığı” olarak adlandırılıyor. Normal fıtık gibi kabul ediyoruz. 
Bebeklerde daha sık karşılaştığımız ise kanal ile karın içerisinin bağlantısının kapanmasıyla, sadece kanal içerisinde sıvı birikmesiyle kendini gösteren “bağlantısız hidrosel”. Hani yeni doğmuş bebeklerin torbaları çok şiş ve ödemli görünür ya, işte o şişlik bağlantısı olmayan hidrosel. Bağlantısız hidrosel tam torbanın içerisinde değil biraz daha yukarıda yerleşmişse buna “kordon kisti”, veya “kord hidroseli” diyoruz. Kız çocuklarında benzer şekilde kasıkta oluşan kiste ise “Nuck Kanal kisti” deniyor. Bu oluşumların hemen hemen çoğu ilk 2 yıl içerisinde kendiliğinden geçiyor. Geçmezlerse karın içerisiyle bir bağlantıları olduğu düşünülüyor ve Egemen Abileri tarafından ameliyatla düzeltiliyorlar. Nasıl yaptığımız bir başka blogda yazacağım.
Karnın içerisindeki barsak, omentum veya kız çocuklarında yumurtalık gibi organların anlattığım açık kanaldan geçip sıkışarak tekrar karnın içerisine dönememesine halk arasında boğulmuş fıtık deniyor. Sıkışan barsağın beslenmesi bozulabiliyor. Beslenemeyen bölümün atılıp, sağlam bölümlerin uç uca dikilmesini gerektiren daha zor bir ameliyat yapmak gerekebiliyor. Bu durum yaklaşık %15-30 gibi bir oranda görülebiliyor. Ve bu boğulma özellikle ilk 1 yaş içerisinde oluyor. Tüm boğulmuş fıtıkların %85i ilk bir yılda oluyor. Bunun da önemi şu, bebeklerde fıtık tanısı konulduktan sonra büyümesinin beklenmesi doğru bir yaklaşım değil.
Tedavide ne yapıyoruz?
Karın içerisindeki organların kanal içerisine girip dışarı çıkmalarını engellemek için biraz önce bahsettiğim açıklığı kapatıyoruz. Nasıl hangi yöntemle, yani açık cerrahi mi laparoskopi mi tercih edeceğiz bir sonraki vlogda anlatacağım.
Ne zaman ameliyat etmeliyiz?
Bir kere eğer boğulma yoksa acil cerrahi yapmanın gereği yok. Boğulma varsa da ilk yaptığımız dışarıda sıkışmış duran organları elimizle içeri atmaya çalışmak. Eğer atamıyorsak, ayrıca çocukta safralı kusma, karın şişliği gibi başka bulgular da varsa acil cerrahi yapmamız gerekiyor. İçeri atabildiysek genelde yatırıp, 24-48 saat o bölgedeki ödemin çözülmesini bekleyip öyle ameliyata alıyoruz. Böyle yapınca nüks oranı çok daha az oluyor.
Peki boğulmamış, bulgu vermeyen bir fıtık varsa?
Ne zaman acil bir durumla karşılaşacağımızı bilmiyoruz ki? Belki 2 gün sonra fıtık boğulacak, bir gece yarısı acillerde koşmak gerekecek, belki de hayatının sonuna kadar problem yaratmayacak. Kanada’da yapılan bir çalışmada, bir yaşından küçük çocuklarda fıtık tanısı konulduktan 14 gün sonra fıtık boğulma sıklığının %7 arttığı bulunmuş. Yani fıtık tanısı konulduktan sonra acil olmamakla beraber ilk 14 gün içerisinde ameliyatın yapılması öneriliyor.
Bir seyrin daha sonuna geldik. Gelecek seyirde kasık fıtığını hangi teknikle ameliyat etmek gerektiğini, bir tarafta varsa diğer tarafı ameliyat edip etmeme gerekliliği anlatacağım.
Yazdıklarımı şema üzerinde youtube kanalımda anlattım. İsterseniz buraya tıklayarak izleyebilirsiniz. Lütfen abone olun, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.
Mart 2021
Bu hafta sizlere çocuk cerrahisi polikliniğine sık başvurulan nedenlerden iki tanesinden bahsedeceğim. Bir tanesi kabızlık, diğeri ise anal fissür, ya da halk arasındaki adıyla: yırtık. Bu iki rahatsızlık o kadar iç içe girebiliyor ki hangisi ön planda anlamak çok zor olabiliyor. Halbuki tedavi için gerçek nedeni ortaya koymamız gerekiyor. Çocuk cerrahisinin seyir defterinde bu hafta kabızlık mı ana fissürden yoksa anal fissür mü kabızlıktan kaynaklanıyor sorusuna cevap bulacağız.
Tavuk yumurta olayı gibi, kabızlık mı fissürden, fissür mü kabızlıktan? Bu sorunun cevabını bulabilmek için bir çalışma dizayn ettik. Kliniğimizde kabızlık ve anal fissür tanısıyla tedavi edilen çocukların dosyalarını geriye dönük olarak taradık. Kabızlığa neden olacak nörolojik, anatomik veya metabolik bozukluğu olan çocukları ve kronik fissürü olan çocukları çalışmaya dahil etmedik. Kabızlık tanısını aşağıdaki tabloda gördüğünüz Roma IV kriterlerine göre belirledik. 
Fonksiyonel kabızlık tanı ölçütleri (Roma IV)
< 4 yaş, en az bir ay süresince aşağıdaki
kriterlerden en az ikisinin bulunması:
Haftada iki ya da daha az dışkılama
Aşırı dışkı birikme öyküsü
Ağrılı ve sert dışkılama
Büyük çaplı dışkılama
Rektumda büyük bir dışkı kütlesinin bulunması
Son iki yılda 4-6 haftadan uzun şikayeti olmayan, daha önce benzer ataklar geçirmemiş, muayenelerinde anal fissürü görülen 102 hastamız vardı. Hastaların yaş aralığı 6.5 ay ile 48 ay arasında değişmekteydi. Bizim çalışmamızda çok az bir erkek üstünlüğü olmakla beraber literatürde her iki cinste de eşit oranda olduğu bildiriliyor. En sık başvuru yakınması olarak popo temizliği yapılan mendil veya peçetede kan görülmesi olguların yaklaşık %70 inde mevcut iken, diğer yakınmaları popo temizliği sırasında huzursuzluk, ağlama veya ağrı, kaka üzerinde kan görülmesi, dışkı yaparken huzursuzluk, ağrı ve büyük hacimli kaka yapmaydı. Çocuklarda kabızlığın ne sıklıkta görüldüğünü söylemek çok zor. Yapılan çalışmalarda çoğunlukla %8-14 oranlarında olduğu bildiriliyor.  Bizim çalışmamızda dışkılama sıklığı, rektumda sert büyük kaka varlığı ve dışkının sekli gibi verilere dayanan Roma IV kriterleri ile hastaların sadece yaklaşık %9’unda anal fissüre eşlik eden kabızlık saptandı. Bu oran mevcut literatürde sağlıklı çocuklarda tespit edilen kabızlık oranlarından daha yüksek değil. Diğer bir deyişle anal fissürü olan çocuklarda daha yüksek oranda kabızlık tespit edemedik. O zaman çocuklarda anal fissür nedeni olarak kabızlık ve sert kaka teorisi doğru olmayabilir. Bizim çalışmamızda anal fissüre yol açtığı ifade edilen sert ve büyük kaka çocukların sadece %7’sinde bulunmaktaydı.
O zaman anal fissürün kabızlığın bir komplikasyonu olmadığını, kendi başına ayrı bir patoloji olduğunu düşünebilir miyiz?.
Anal fissürü olan bu çocuklarda anüsü çevreleyen anal sfinkter kasının bazal basıncının yüksek olduğu biliniyor. Özellikle de arka duvarı besleyen damarların bu kas içerisine dallar verdiği de göz önüne alındığında, yüksek basınç̧ nedeniyle damar dolaşımın bozulduğu ve özellikle arka duvarda kanlanamayan  bir alanın oluştuğu, bu bölgenin de anal fissüre neden olduğu belirtiliyor. Mevcut çalışmadaki anal fissürlerin %70 gibi büyük çoğunluğunun arka duvarda olduğunu görünce bu teorinin anal fissür etiyolojisini açıklamada daha ön planda olabileceğini düşünmeye başladık. Niye basınç daha yüksek? Henüz araştırmaya devam ediyoruz.
Kabızlık mı anal fissürden, fissür mü kabızlıktan… ne önemi var demeyin. Hastalara uygulanan tedavi ve sonuçlarına baktığımızda; kabızlığın eşlik ettiği hastalarımız rutin kabızlık tedavisi aldılar yani; diyet değişikliği, oturma banyosu, gliserin fitil veya gliserin + sorbitol lavman, lokal anestezik, oral laktüloz veya oral makrogol 4000 gibi. Kabızlığın eşlik etmediği anal fissür hastalarımıza ise oturma banyosu ile birlikte endoanal %0,2 nitrogliserin merhem tedavisi uygulamamız gerekti. Kabızlık ile birlikte anal fissür olan grupta hastaların yaklaşık %78’inde yakınmalarda düzelme saptanırken, anal fissür hastaların sadece yarısında iyileşti. Kabızlık olmayan grupta ise hastaların %90’ında başvuru yakınmalarında düzelme görürken, anal fissür hastaların %78’inde iyileşti. Yani kabızlık yoksa, nitrogliserin fitille daha iyi yanıt aldık.
Sonuçta çocuklarda anal fissürün kabızlığın bir sonucu olmayabileceğini, bu iki patolojinin birlikte görülebilen iki ayrı durum olabileceğini, hatta kabızlığın anal fissürün sonucu olarak ortaya çıkabileceğine dikkat çekmek istiyorum. Düzgün bir sorgulamayla şikayetlerin tam başlangıç noktasına dikkat edilmeli, klinik de göz önünde bulundurularak tedavi yapılmalı. Tedavisi oldukça uzun bir süreç olabileceğinden doğru tedaviyle başarıya daha hızlı ulaşmak gerekiyor.
Bir seyrin daha sonuna geldik. Her zamanki gibi anlattığım çalışmamızın tam metin linkine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Vlog olarak YouTube kanalımızdan izlemek isterseniz tıklayabilirsiniz. Lütfen yorum yazın, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.
Şubat 2021
Anüs kenarında, yumuşak doku içerisinde gelişen iltihaplanma ve akabinde bir kese içerisinde cerahat birikmesine perianal apse diyoruz. Anüsün iç tarafındaki mukoza ile cilt arasında bir kanal, yol oluşmasını ise perianal fistül olarak adlandırıyoruz. Belki de ilk defa duyuyorsunuz bu kelimeleri ama inanın hem erişkinlerde hem çocuklarda oldukça sık karşılaşılan problemler. Çocuk cerrahının seyir defterinde bu hafta bebeklerde perianal apse ve fistüle nasıl yaklaşmak gerektiğini anlatacağım.
Perianal apse ve fistüllerin neden dolayı oluştukları tam olarak bilinmiyor. Anal kanalın hemen üzerinde dışkının kaygan çıkmasını sağlayan bezler var. Bu bezler eğer derinde yerleşmiş ve kanalları çok ince kalmışsa, tıkanan kanallar yüzünden enfekte olabiliyorlar. Enfeksiyon abseye dönüşebiliyor, ve bu apse anüs kenarındaki ciltten dışarı boşalırsa cilt ile bu bezler arasında bir kanal oluşabiliyor. Kanalın iç yüzeyi hücrelerle kaplanınca da kalıcı bir hal alabiliyor. Perianal apsenin kötü hijyen nedeniyle ciltten bulaştığını iddia eden yazarlar da mevcut. 
Önce anüs kenarında kızarıklık ve hassasiyet gelişiyor. Sonra yavaş yavaş apse oluşmaya başlıyor. Apse çevresindeki dokuda gelişen hafif selülit huzursuzluk ve ateşe neden oluyor. Bu aşamada tedavi başlanmazsa biriken cerahat kendiliğinden ciltten dışarı boşalıyor ve şikayetlerde bir rahatlama oluşuyor. Tedavi başlandığı zaman ya kendiliğinden geriliyor, ya yine kendiliğinden boşalıyor, ya da doktor tarafından boşaltılıyor. Perianal apselerin ne kadarının perianal fistüle döndüklerini tam olarak bilmiyoruz. %20’den %80’e kadar fistüle dönebileceklerini belirten kaynaklar mevcut. Biraz önce söylediğim ciltten bulaş yoluyla olan apselerde anüs iç tarafıyla bağlantı olmadığı için fistül daha az olabiliyor deniliyor. Hangi apsenin ciltten, hangi apsenin kayganlaştırıcı bezlerin iltihabından olduğunu bilmiyoruz ki. Aileler apsenin boşaldığı veya boşaltıldığı yerde sivilce başı gibi bir oluşum görüyorlar. Bu sivilce başı kuruyup kabuklanıyor, sonra kabuk düşüyor ve altından 1-2 damla cerahat akıyor. Sonra yine kuruyor. Ortalama 10-14 günde bir bu döngü tekrar ediyor. Bazı yazarlar bu durumun 1 yaşından önce kendiliğinden kaybolabileceğini belirtiyorlar. 
Bebeklerde perianal apse ve fistül tedavisinin nasıl olacağı kesinleşmiş değil. Genelde çocuk doktorları ve çocuk cerrahları kendi kişisel deneyimlerine dayanarak konservatif tedavi veya cerrahi tedavi uyguluyorlar. Konservatif tedavi deyince lokal yara bakımı, oturma banyoları, antibakteriyel pomadlar, hijyen ve gerekliyse sistemik antibiyotikler anlaşılıyor. Son zamanlarda bazı yeni ajanlar da lokal kullanılmaya başlandı (basic fibroblast growth factor bFGF, Ginseng ve Tang-kuci Ten bileşimi (GTTC)). Cerrahi tedavi deyince de apse drenajı, fistulotomi, fistülektomi, seton yerleştirilmesi anlaşılıyor.
Güncel kanıtlar abse ve fistülün bebeklerde kendiliğinden geçebilecek bir durum olduğunu gösteriyor ve konservatif tedavinin önce mutlaka denenmesi öneriliyor. Ancak perianal apse için drenajın daha hızlı semptomları giderici rolü olduğundan bir çok merkezde kendiliğinden boşalmasının beklenmesindense cerrahi drenajı yapılıyor. 
Yapılan bir çalışmada perianal apselerin cerrahi yolla boşaltılması durumunda akabinde gelişecek fistül olasılığının konservatif tedaviye göre daha yüksek olduğu bildirilmiş. Bu yaş grubuna özel olarak, yani bebeklerde perianal apselerde cerrahi drenaj yerine oturma banyoları, hijyen ve antibiyotikler daha anlamlı duruyor. Mecbur kalınıp drenaj yapılacaksa da mutlaka genel anestezi altında yapılmalı, anüs içerisinden cerahat gelmiyorsa veya tekrarlayan apse değilse fistül aramayla uğraşmamalı. 
Tekrar vurgulamak istiyorum küçük bebeklerde gelişen fistüllerin ortalama 6 ayda kendiliğinden geçebildiğini gösteren yayınlar mevcut. Onun için önce mutlaka konservatif tedavi uygulamak gerekiyor. Eğer fistül geçmezse önce fistulotomi yani kanalın ön yüzünün açılarak içerisindeki hücrelerin kazınması öneriliyor. Fistül tekrar ediyor ve karışık bir hal alıyorsa o zaman fistülektomi, yani füstülün tam çıkarılması daha uygun olabilir. 
Bir yaşından büyük çocuklarda ise durum birazcık daha farklı. Büyük çocuklarda inflamatuar barsak hastalıklarını da akıla getirmek, böyle bir durum varsa tacrolismus gibi ilaçlar kullanmak gerekebiliyor, bu apayrı bir başlıkla anlatmak gereken bir konu. 
Sonuçta perianal apse ve perianal fistül bebeklerde çok sık karşılaşılaşılan ancak kendiliğinden geçebilen rahatsızlıklar. Bu yaş grubuna özel ilk yaklaşım konservatif tedavi seçeneği olmalı. Büyük çocuklarda ise erişkinlerdeki perianal sepsise benzerlik gösterdiğinden cerrahi yaklaşım daha ön plana çıkıyor. 
Bütün bu anlattıklarımı dayandırdığım makaleyi buraya tıklayarak ayrıntılı okuyabilirsiniz.
Bir seyri daha tamamladık. Vlog olarak izlemek isterseniz lütfen tıklayın, abone olun, bizi instagramdan takip edin.
Ve mutlu kalın.

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Şubat 2021

Şubat 2021
Hani bazen bebekler dillerini tamamen dışarı çıkaramazlar ya, yani dillerinin ucu dişeti hizasını geçemez, dillerini dışarıya çıkarmaya çok zorlarlarsa da dil ucunda bir çeltiklenme olur, işte bu duruma neden olan dilin hemen altında bulunan bir bağ olduğu için, bu soruna dil bağı, dil altı bağı,  veya dil frenulumu denir. Ortalama %4 gibi görüldüğü kabul edilmekle beraber %1 ile %11 arasında oranlar da bildiriliyor. Yani çok da nadir değil. Peki tedavi edilmesi gerekli bir durum mu?
Klinik önemi, tedavi gereksinimi, tedavi yapılacaksa ne zaman nasıl yapılacağı hala tıp dünyasında belirsizliğini korumaya devam ediyor. Bizim tecrübemizi size aktarmaya çalışayım.
Dilin ucunun serbest olmaması bebekken memeyi yakalama ve emmede başarısızlık, yutmada güçlük, diş gelişiminde bozulma, ve konuşma bozukluğu gibi problemlere yol açabilir. Bu durumlarda bir müdahelede bulunulması gerektiği açık. Müdahelenin zamanlamasının probleme göre olması gerektiğini düşünüyoruz. 
Biraz açayım. Yenidoğan bebekte dil bağı var ve bebek bundan dolayı ememiyorsa, kilo alamıyorsa, anne meme ucuna zarar verip yara bere içinde bırakıyorsa ilk 15 gün içerisinde çok kolay bir şekilde poliklinik şartlarında kesilebilir. Yaptığımız bir çalışmada 41 bebeğe, ilk 14 gün içerisinde kolayca uyguladığımız tekniği yazarak yayınladık. Bebeklerin hepsinde beslenme güçlüğü mevcuttu. Bebekleri 1 hafta, 4 hafta ve 12 hafta sonra tekrar gördük. Takiplerinde sızıntı şeklinde hafif kanama dışında hiç enfeksiyon, hematom veya benzer bir problem gözlemlemedik. Hiçbirisine ikinci sefer işlem gerekmedi ve hepsinin kilo alımı beklenen düzeye ulaştı, meme başı ağrısı olan 11 annenin de 9unun şikayetleri geriledi. Yine makalemizin linkini aşağıda bulabilirsiniz.
Eskiden, 1950’li yıllara kadar dil bağı rutin kesilirmiş. Hatta ebeler doğar doğmaz fark ettiklerinde tırnaklarıyla keserlermiş. Tabi sonuçları nasıl oluyordu kim bilir? Biz artık sadece biraz önce belirttiğim problemleri varsa kesiyoruz. Peki problem oluşturmayan dil bağları?
Erken müdaheleye hiç gerek yok. Altı aya kadar düzelebileceğini söyleyen yayınlar var. Düzelmiyorsa bizim yaklaşımımız yine kinik bazlı. Eğer problem oluşturuyorsa, çocuk dilini dışarı çıkaramadığı için mutsuzsa, psikososyal rahatsızlık varsa, ağız içi hijyen problemleri, diş problemleri varsa müdahale ediyoruz. Tabi bebeklik döneminden farklı olarak mutlaka genel anestezi altında ameliyathanede yapıyoruz. Dil bağı kalınlaşıp yelpaze gibi daha yaygın bir hale gelebileceğinden koter kullanmak, dikiş atmak gerekebiliyor.
Bazen başka bir ameliyat yaparken ailelerin isteği üzerine klinik oluşturmasa da kesebiliyoruz. mesela sünnet, inmemiş testis, fıtık gibi basit ameliyatlar nedeniyle ameliyathaneye alıp uyutmuşken dil bağına müdahale edebiliyoruz.
Burada kısa bir anekdot ekleyeyim: bir doktor arkadaşımın 9 yaşındaki çocuğunu sünnet ederken dil bağını da kesmemi istemişti. Daha sonra kontrole geldiklerinde çocuk bana “ dondurma yemek ne kadar zevkliymiş” dedi. Yani sırf bunun için ameliyathaneye alıp anestezi vermek gereksiz ama başka bir cerrahi yaparken aynı anda hızlıca kesilmesi anlamlı olabilir.
Sonuçta beslenme isteği olmasına rağmen ememeyen, sadece biberonla beslenebilen, anne meme başını ağrıtan ve dilini dışarı çıkaramayan, dışarı çıkarırken dilin ucu kalp şeklini alan bebeklerde dil bağı akla getirilmeli ve ilk 15 gün içerisinde kesilmeli. Daha büyük yaştaki çocuklara ameliyathanede genel anestezi altında müdahale edilmeli. Hiç problem oluşturmuyorsa diğer günübirlik cerrahiler yapılırken, çocuk ve ebeveynlerin de onayı ve isteği doğrultusunda hareket edilmeli.
Bu seyir de bitti. Eğer Videomuzu izlemek isterseniz lütfen tıklayın, abone olun, instagramdan bizi takip edin.
Ve mutlu kalın.

Makale linki:

Yenidoğan dil frenulumunda güvenli ve etkili bir teknik: Frenotomi

Şubat 2021
Gözünüzde nasıl canlandıracağımı bilemedim. Bazen telefonla, bazen watsup mesaj ve fotolarla, videolarla o kadar çok danışılıyorum ki. 
Üniversiteden sonra Amerikan Hastanesi’nde çok fazla yenidoğan sünneti yapmaya başlamıştım. Uzmanlık eğitimim boyunca, üniversite hastanemizde hiç yenidoğan sünneti yapmıyorduk. Çünkü o kadar başımız kalabalıktı ki, vakit bulamıyorduk. Nitekim ben de yenidoğan sünnetinin nasıl yapıldığını Amerika’da öğrenmiştim. Ama böyle bir “”pseudo problemle” yani “yalancı sorun” ile karşılacağımı bilmiyordum. O zamanlar yenidoğan sünnetini çok fazla yapan da yoktu. Yani danışılacak kişi de çok sınırlıydı. Her başım sıkıştığında yanımda olan çok deneyimli hocalarım vardı, ama onlar da yoğunluklarından böyle basit olmasına rağmen böyle sık karşılaşılan bir olaya çok kafa yoramamışlardı.
Hemen literatür  araştırmaya başladım. Yenidoğan sünneti sonrası gömülü penisle karşılaşınca yurtdışında ne yapıyorlar diye okudum, yabancı uzmanlara danıştım. Acayip bir tutarsızlıkla karşılaştım. Kimi 10 aylıkken ameliyat ediyor, kimi daha erken cerrahi öneriyor, kimi takip öneriyordu… hiç aklıma yatmamıştı, iş başa düştü.
Burada öncelikle şu bilgiyi vermem gerekiyor. Bütün sünnet yapacağımız çocukları, yenidoğan bebek veya büyük çocuk fark etmez, önce mutlaka muayene ediyoruz. Sünnet olmalarına engel olacak genital problemi olanları kesinlikle sünnet etmiyoruz. Yani sünnet ettiğim çocukların daha önce hiçbir problemlerinin olmadığından eminim. Zaten ebeveynlerin şikayetleri de çok tipik oluyor, ilk bir ay pipi çok iyi görünürken, 1 aydan sonra penisin iyice gömüldüğünü ifade ediyorlar.
Makalelerde önerildiği gibi bu çocuklara gömülü penis cerrahisi yapmak hiç içime sinmemişti. Elimin altında binlerce sünnet yaptığım çocuk vardı, gömülü penisi olanları izlemeye karar verdim. 
Çocuk doktoru arkadaşlarıma gömülü penis gördüklerinde bana haber vermelerini istedim. Toplam 88 tane ortalama 3.5 aylık bebeği kayıt altına aldık, belirli bir süre sonra hepsini tekrar muayene ettim. Gömülü penis durumunun doğal sürecini merak ediyordum. Son muayenemde hepsini yaşlarına göre gruplara ayırdım. Bir yaş altında olanlarda %100 iken, üç yaş olduklarında %6’ya gerilediğini fark ettik. Yenidoğan sünneti sonrası oluşan gömülü penislerde erken cerrahiye gerek olmadığını da Urology dergisinde yayınladık. 
Bitmedi, bir anket çalışması yaptık, 388 yenidoğan sünneti olmuş bebeğin 34 tanesinde gömülü penis oluştuğunu öğrendik. Anket doldurulurken bu çocukların 3 yaşını geçenlerinin hepsinin gömülü penis problemi kaybolmuştu. 
Bahsettiğim makalelerimizin linklerini yine aşağıda bulabilirsiniz.

Buried penis after newborn circumcision

Sünnetin ebeveyn geri bildirimi ve tıbbi sonuçlar açısından değerlendirilmesi

Sonuçta toparlayalım:
Bence en önemli konu yenidoğan sünneti olmadan önce bebeklerin muayene edilmiş olmaları. Biz Amerikan Hastanesi’nde hepsini istisnasız önce muayene ediyoruz, ailelere detaylı bilgi veriyoruz. Amacımız en yüksek oranda memnuniyeti yakalamak, ki daha önceki çalışmalarımızda %95’in üzerindeyiz. Bu amaç doğrultusunda ince eleyip sık dokuyoruz. Problem çıkabilecek durumlarda sünneti yapmıyoruz.
Yenidoğan sünnetini yaptıktan sonra her şey güzel giderken, süt çocukluğu döneminin başlamasıyla prepubik yağ dokusu, yani penis çevresindeki yağ dokusu artınca pipi içeri gömülebilir. Hiç endişe etmeyin, sadece penis bakımını güzel yapın, glans çevresinde krem veya pamuk gibi kalıntılar birikmesin, pişikler ve akabinde yapışıklıklar olmasın. 
Yenidoğan sünneti sonrası olabilecek mukozal yapışıkları daha önceki bir blog yazımızda anlatmıştım, buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Emeklemeler, yürümeler başladıkça yağ dokusu azalacak, pipi ortaya çıkacaktır.
Evet, bir seyrin daha sonuna geldik. Lütfen soru ve yorumlarınızla rotamızı oluşturmaya devam edin, video olarak izlemek isterseniz youtube kanalımızı ziyaret edin, instagramdan bizi takip edin.
Ve mutlu kalın.
Kategoriler