Blog

Ocak 2021

İdrar kaçırma şikayeti ile getirilen küçük kız hastam başını önüne eğmiş karşımda oturuyor. Hikaye almayı derinleştirdiğimde geceleri idrar kaçırmadığını, gündüzleri düzgün aralıklarla idrara çıktığını, ama her idrar sonrası külodunun ıslandığını öğreniyorum.

Biz doktorlar hastalığın tanısını çoğu zaman hikaye alma aşamasında koyuyoruz. Hastamı sorgulayıp, anamnezi derinleştirirken kafamda neler olacağını tahmin ediyorum. Nitekim muayenesini yaparken labiaların neredeyse tamamen yapışık olduğunu görüyorum.

Labial yapışıklık yaklaşık otuz kız çocuğunun bir tanesinde görülen bir problem. Dişi dış genital organını oluşturan yapılara bizim dilimizde “vulva” deniyor. Bebekler ilk doğduklarında annelerinden gelen östrojen hormonuna sahipler. Zamanla bu hormon yok oluyor, genç kızlık dönemi başlayıp kendi hormonlarını salgılayıncaya kadar düşük östrojenli bir dönem geçiriyorlar. İşte bu dönemde vulvanın pişik, kötü hijyen, temizlik malzemelerine hassasiyet, alerjiye yatkın cilt dokusu gibi sebeplerle sürekli zedelenmeye maruz kalması labial yapışıklığı oluşturan nedenler arasında sayılıyor. 

Kulakları çınlasın bir hocam “titiz anne hastalığı” derdi. Annelerin o bölgeyi iyice temizleyebilmek için sürekli kazır tarzda temizlemeye çalışmaları da bir çeşit zedeleme nedeni tabi ki.  

Sonuçta nedeni tam olarak bilinmese de doğuştan olan bir patoloji olmadığını bilmek gerekiyor, özel sigortalar için önemli bir bilgi. Vulvanın zedelenmesi esnasında küçük dudaklar üzerindeki epitel zarar görüyor, tekrar iyileşirken de karşı dudağa yapışarak iyileşebiliyor, her iki küçük dudak arasında damarsız bir zar oluşuyor. İşte buna labial yapışıklık, labial füzyon veya labial adhezyon diyoruz.

Çoğu çocukta herhangi bir bulgu vermiyor, ergenlik döneminde doğal östrojen arttıkça kendiliğinden geçebiliyor. Bazen de, özellikle çok kapalı ise sorun yaratabiliyor. 120 çocuğun dosyasını incelediğimiz bir çalışmada çoğu çocuk hiç şikayet belirtmemiş, rutin çocuk doktoru kontrolünde veya banyoda ebeveynler tarafından fark edilerek getirilmişlerdi. Diğer taraftan bazı hastalarda genital bölgede kaşıntı, kızarıklık, idrar yolu enfeksiyonu ve  genital akıntı mevcuttu. %13 hasta ise videomuzda anlattığım küçük kızda olduğu gibi işeme sonrası damlatma ve külodun ıslanması şikayeti vardı. 

On hastanın sekizinde kendiliğinden kaybolabileceğini belirtmiştim. Kaybolanların 10 tanesinin dördünde tekrar oluşabiliyor. Onun için kızınızda oluşup kaybolup tekrar oluştuğuna tanık olursanız şaşırmayın.

Ne zaman, nasıl tedavi ediyoruz?

Tedavide bizim yaklaşımımız şöyle: Eğer %50 den az yapışıklık varsa aileye hijyen ve zedeleme yapmadan bakımın önemini anlatarak gönderiyoruz. Eğer yapışıklık yarıdan fazla ve özellikle biraz önce bahsettiğim şikayetler de varsa cerrahi olarak manuel açmadan önce mutlaka daha konservatif olarak lokal kremlerle açmaya çalışıyoruz. Çünkü her durumda tedavi sonrası da nüks edebiliyorlar. 

Hangi kremleri veriyoruz?

Geleneksel olarak östrojenli kremler kullanılıyor. Çok fazla sürülürse dış genital organda renk koyulaşması, kıllanma, memelerde büyüme gibi yan etkiler ortaya çıkabiliyor. Bundan dolayı steroidli krem kullananlar da mevcut. Halbuki bunların da uzun dönem oluşturabilecekleri yan etkileri bilinmiyor. Bizim 131 hasta üzerinde yaptığımız bir çalışmada her ikisi arasında belirgin fark bulamadık. Ama ikisi beraber kullanıldığında etkinlik daha fazla oluyor. Kolay iyileşmeyen, sürekli nüks eden olgularda beraber kullanıyoruz. Sürülen miktarın ne kadar olacağını, ne kadar süre kullanacaklarını aileye öğretiyoruz. Mutlaka vazelin veya nemlendirici kremler de sürerek bölgenin iyileşmesine zaman kazandırıyoruz. 

Lokal bakımla iyileştirmezsek?

Eğer kremler çözüm olmazsa, çocuk cerrahı olarak manuel yolla açıyoruz. Küçük çocuklarda lokal anestezik krem sürüp, biraz bekleyip sonra poliklinik şartlarında; biraz daha büyük olanlarda, bölgenin hassasiyetinden dolayı, ameliyathanede gaz koklatıp kolayca hızlıca açıp yine lokal bakım yaptırıyoruz. 

Ne yaparsak yapalım tekrar yapışabiliyor, onun için bakım çok önemli. 

Sonuçta çok da korkulması gerekmeyen, kendiliğinden geçebilen bir problem. Tedavi gerektiren olgularda öncelik lokal tedavinin. Lokal tedavi yapılamıyor, veya etkili olmuyorsa devreye cerrahi giriyor. 

Bir seyrin daha sonuna geldik. Her zamanki gibi yazıda bahsettiğim makalelerimizin linklerine aşağıda makale ismi üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz:

Labial adezyonlarda manuel separasyon, topikal vazelin ve östrojen kullanımı

How Should We Treat Prepubertal Labial Adhesions? Retrospective Comparison of Topical Treatments: Estrogen Only, Betamethasone Only, and Combination Estrogen and Betamethasone

Lütfen soru ve yorumlarınızla seyrimize yön vermeye devam edin. 

Blogumuzu videoda izlemek için tıklayın. Kanalımıza abone olun, instagramdan bizi takip edin. 

Ve Mutlu kalın.

Prof. Dr. Egemen Eroğlu

Ocak 2021

Ocak 2021
Çocuk Cerrahının Seyir Defterine hoş geldiniz. 
Bana sorular sorup, yorumlar yaptığınız için teşekkür ederim. Sizlerin soruları doğrultusunda rotamızı belirlemeye devam ediyoruz. Bu blogumuzda klinik hayatımda da bana çok sorulan bir sorunun cevabını konuşacağız. Tabi ki elde tutulur verilere dayanarak. 
Mukozal yapışıklıkların tedavisi cerrahi gerektirir mi?

 

Poliklinikte muayene odamdan içeri bir anne giriyor, kucağında veya bebek arabasında küçük bir çocuk. Annenin gözleri fal taşı gibi açılmış. 
“Hoş geldiniz. Ne oldu?” diye soruyorum.
“Pipinin başının çevresini tam olarak göremiyorum. Ameliyat olması gerekiyormuş.” diyor. 
Hikaye almayı sürdürürken daha önce yenidoğan sünnetini ben yaptıysam gözlerindeki kırgınlığı, bir başka meslektaşım yaptıysa hoşnutsuzluğu, biraz da öfkeyi hissedebiliyorum.
Annenin kırgın veya endişeli bakışları altında küçük hastamı muayene yatağının üzerine yatırıyorum. Hemşirem bezini açıyor, pipinin üzerindeki derinin mukoza bölümünün penisin başına yapıştığını, o mantar şeklindeki görünümün kaybolduğunu görüyorum.
Bu anlattığımın senaryo olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Binlerce sefer yaşadığım bir tablo. Klinik pratiğim sırasında büyük ameliyatlarla o kadar çok uğraştım ki… ama gerçek hayatta böyle küçük problemler daha sık görülüyor, ve bizler hiç kafa yormamış olabiliyoruz. Literatür taramaları yapıyorum, akademik hayatta da çok fazla umursayan olmadığını fark ediyorum, ama klinik hayatta ben bu sorunla çok karsı karşıyayım…
Bir çalışma dizayn ettik. Altı aylık sürede çocuk polikliniğine, çocuk doktoru arkadaşlarıma diğer nedenlerle gelen, daha önce yenidoğan sünnetini benim yaptığım tüm çocukları tekrar gördüm. Ortalama 16 aylık, toplam 630 çocuk. Bunların 97 tanesinde, yani %15inde mukozal yapışıklık mevcuttu. Yaşa göre grupladığımda 1 yaş altında bu oran %20 iken, 3 yaş üzeri bu oranın sadece %1 olduğunu gördük. Makalemizi buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Bu bulgular bebek yürümeye başlayıp, yağ dokusu azalıp, pipi ortaya çıkmaya başladıkça, ve bezden kurtuldukça mukozal yapışıklıkların kendiliğinden açılacağı bilgisini de destekliyor.
Ebeveynelere yavaş yavaş geriye çekme masajları yaparak beklemelerini anlatıyoruz. Ama gerçek hayatta kazın ayağı öyle değil. Anneler sorunun hemen çözülmesinde ısrarcı olabiliyorlar. Bu durumda önce EMLA krem sürüp, biraz bekleyip kolayca açıyoruz. Kırgınlık ve endişe dolu gözler hemen yumuşamaya başlıyor. Hep aynı replik geliyor:
“Aaa bu kadar mıydı? Ben de ameliyat olacak sanmıştım.”
Normalde bütün erkek bebeklerin sünnet derisi glansa, yani penis başına yapışık oluyor. Bu yapışıklık fizyolojik süreçte 3-4 yaş gibi açılıyor. Ülkemizde sünnetsiz penis bakımı bilinmediğinden bazen bu süreç biraz daha uzun olabiliyor. İşte yapışıklığı devam eden o çocukların büyük yaşta da sünnet sonrası iyileşmeleri daha uzun oluyor. 
Biz yenidoğan sünneti yaptıktan sonra mukoza ve glans derisi keratinleşinceye kadar vazelin sürüyoruz. Ama doku o kadar çabuk iyileşiyor ki… yine de birbirine yapışabiliyor. 
İşin püf noktası burada. Bütün yenidoğan sünneti olmuş bebekleri 10 gün kadar sonra tekrar görüyoruz. Sünnetten hemen sonra oluşmuş, kesi bölgesini de içerisine alan yapışıklıklara hemen müdahale etmek gerekiyor. Aksi takdirde yapışıklık iyice güçlenip cilt halini alıyor ve cilt köprüleri oluşabiliyor. Bu oran bizim çalışmamızda %0.3 tü. Cilt köprüleri kendilerinden geçmiyor, cerrahi yapmak gerekiyor. Bir de tabi sünnet derisinin biraz uzun kalması veya pipinin gömülmesi gibi nedenlerle kesi bölgesinin penis başı üzerinde daralarak iyileşmesi, yani sekonder fimozis denilen olay olmadığından emin olmak gerekiyor. Onun için sünnet sonrası mutlaka kontrole gelmek çok önem arz ediyor.
Hadi toparlayalım. 
Yenidoğan sünnetinden sonra mutlaka kontrolünüze gelin. Cerrahi sonrası olabilecek erken problemler gözden kaçmasın.
Daha sonra pişik gibi nedenlerle oluşan basit mukozal yapışıklıktan korkmayın. Kendiliğinden açılır.  Açılmaz veya siz erken çözüm istiyorsanız gelirsiniz biz kolayca poliklinikte açarız.
Bir seyrin daha sonuna geldik. Sizin kaptan olmanızı istediğimi daha önce söylemiştim. Daha çok instagramdan bana direk mesaj atmayı tercih ettiğinizi görüyorum. E-mail veya blog sayfamda yapacağınız yorumlarla da rotamızı belirleyebilirsiniz.
Video olarak izlemek isterseniz youtube kanalımızı ziyaret edebilirsiniz. Kanalımıza abone olun, instagramdan bizi takip edin.
Mutlu kalın.
Prof. Dr. Egemen Eroğlu
Ocak 2020
Ocak 2021
Çocuk cerrahının seyir defterine hoş geldiniz. 
Yenidoğan sarılığı bebeklerin üçte ikisinde görülen, kendiliğinden geçen ancak yine de ciddi durumlara yol açma ihtimali olan bir rahatsızlık. Yetersiz beslenme, erken ya da geç doğum gibi birçok faktör, yenidoğan sarılığının ortaya çıkmasına neden olabiliyor.
Peki yenidoğan sünneti yenidoğan sarılığını artırıyor mu? Bu blogumda bu sorunun cevabını anlatacağım.
Aslında her şey çocuk doktoru bir arkadaşımın sorusuyla başladı. Az emen bebeklerde sarılığın olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu biliyoruz. Bebeklerin sünnetten sonra fazla uyuyabileceklerini, bu yüzden daha az meme emebileceklerini, ve bundan dolayı da sarılık olasılığının artıp artmadığını sordu. 
Rutin klinik pratiğimde o kadar çok sünnet yapıyorum ki. Gerekliliği sürekli tartışılan bir cerrahi işlemi yaparken de mümkün olan en az hasarı vermek istiyor insan. Bana sorulan bu sorunun cevabını bilmiyordum, aklıma bile gelmemişti böyle bir olasılık. Ama yenidoğan sünnetinin sarılığı artıracağı düşüncesiyle çocuk doktorları tarafından daha geç sünnet olmaya itilen, bu nedenle yenidoğan sünnet şansını kaçıran çok ebeveynle karşılaştığım için hemen bir literatür taraması yaptım… ve bingo… kimsenin de aklına gelmemiş. 
Hızlıca otuzar bebekten oluşan iki grup yaptık. Homojen gruplar olması için tamamen sağlıklı, sarılık veya beslenme problemine neden olacak risk faktörleri içermeyen, 35-40 haftalık aralığında doğmuş, 3000 gramın üzerinde erkek bebekleri seçtik. İlk gruba doğumdan 48 saat sonra her zaman yaptığım yöntemle yenidoğan sünneti yaptım.  İkinci grup sünnet yapılmayan bebeklerden oluştu. İki grubu günlük kilo değişimleri, işeme – kaka sayıları, ve rutin her bebeğe uyguladığımız 72 saat sonrası sarılık ölçümü testiyle, yani kan bilirubin değerleriyle karşılaştırdık. 
Sonuçta istatistiksel olarak her iki grup arasında hiçbir farklılık çıkmadı. Bebeklerde ilk günlerde beklenen kilo kaybı her iki grupta da aynıydı. Fototerapiye ihtiyaç duyacak kadar sararması olan iki bebek oldu, ikisi de sünnet olmayan gruptaydı. 
Deneyimli ellerde yapılan sünnetin güvenli olduğunu, bebeklerin beslenme ve kaka yapma sıklıklarını değiştirmediğini, serum bilirubin seviyelerini artırmadığını; yani yenidoğan sarılığı riskini artırmadığını makale haline getirerek yayınladık.
Makalemizin linkini buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. 
Bizim hastanemizde doğum yapan aileler zaten bilgilendiriliyorlar. Başka hastanelerde doğum yapıp yenidoğan sünneti için bizi seçenlere özellikle seslenmek istiyorum. Lütfen sarılık endişesiyle geç kalmayın. İlk bir aydan sonra yenidoğan sünnetini önermiyoruz. 
Yurt dışında veya başka bir hastanede doğum yapıp sünnet olmak için bize gelenlere ilk bir ay içerisinde, mümkün olduğu kadar erken gelmelerini söylüyoruz. 
Şimdi, yazımızın başlığı olan sorumuzun cevabını yineleyelim: Yenidoğan sünneti yenidoğan sarılığı riskini artırmaz!
Blogumuzu vlog olarak izlemek için youtube kanalımıza gidebilirsiniz. 
Lütfen web sitemizi inceleyin, bizi instagram ve youtube üzerinden takip edin. Abone olmayı unutmayın. 
Bir sonraki çocuk cerrahının seyir defterinde buluşmak dileğiyle, mutlu kalın.
Ocak 2021
Merhaba, Çocuk Cerrahının Seyir Defteri’ne hoş geldiniz.
Öncelikle ben kimim?
Çocuk Cerrahıyım.
Lise eğitimimiTarsus Amerikan Koleji’nde, üniversite öğrenimimi Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesi’nde, Çocuk Cerrahisi eğitimimi yine Cerrahpaşa’da tamamladım. Sonrasında Amerikan Hastane’sinde çalışmaya başladım ve halen devam ediyorum. Doçent olduktan sonra Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı’nın kuruluşunda yer aldım ve görevime öğretim görevlisi olarak da devam ediyorum. Hakkımda daha detaylı bilgileri web sitemden okuyabilirsiniz.
Kısaca kendimi tanıttıktan sonra bu vlog blog işleri nereden çıktı anlatmak istiyorum.
Klinik hayatıma başladıktan sonra çocuk cerrahisinin hala toplum tarafından çok bilinmediğine şahit oldum. Aslında insanlar haklılar.  Çünkü birçok yerde yetişkin cerrahları, ürologları, göğüs cerrahları da çocuk hastaları ameliyat ediyorlar. Bu durumda ben de bir çocuk cerrahı olarak neler yaptığımızı anlatmak istedim.
Birçok yerde yazılarım çıktı, bir çok yerde konuşmalar yaptım. Benim verdiğim bilgilerin bazen yanlış şekilde değiştirilerek internette dolaştığını görmek beni üzdü. Bundan dolayı ağırlıklı kendi ilgi alanım olmak üzere güncel bilgileri sosyal medya platformunda paylaşmayı amaçladım.
Çocukluğumdan beri denize olan ilgim var. Onun için blog sayfamın adını “Çocuk Cerrahının Seyir Defteri” olarak tasarladım. Asla sizleri sıkmadan, on beş günde bir, bazen ayda bir, kendi tarzımla sizleri bilgilendirmeye çalışacağım.
İlk başlarda tamamen kendi çalışmalarımı anlatacağım. Bu işleri iyice öğrenince toplumda eksik veya yanlış olduğunu düşündüm güncel tıp bilgilerini, hatta hayatın sadece tıptan ibaret olmadığı bilinciyle diğer ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bilgileri de kısa kısa aktaracağım. Vidolara you tube kanalımdan, daha detaylı yazılara web sitemden istediğiniz zaman erişebileceksiniz.
Bu iş bana yeni bir heyecan verdi, siz de bu heyecanıma ortak olursanız çok mutlu olacağım.
Bu seyrin kaptanının sizin olmanızı istiyorum. Youtube kanalımdan veya web sayfamdan soracağınız sorularla bana yön verebilirsiniz.
Hepimize iyi seyirler…web sitemi incelemeyi, instagram ve youtube dan beni takip etmeyi unutmayın…
Ocak 2021

Merhaba,

Bu bölümde düzenli aralıklarla, sizlerden de gelecek soruların ve önerilerin yönlendirmesiyle bilgilendirici yazılar yazacağım. Engin bilgi denizinde beraber seyir yapacağız ama konular tabi ki ağırlıklı olarak uzmanlık alanımla ilgili başlayacak. İyice sosyal medya işlerine alıştıkça, aynı zamanda “doktor” kimliğimle, gerek kendim araştırarak, gerekse doktor meslektaşlarıma danışarak, onları konuk ederek başlıkları zenginleştireceğim. Güncel sağlıkla ilgili konularda da bilgilendirme yapacağım. Youtube sayfamda da yazdığım konuların videolarını eş zamanlı olarak yayınlamayı planlıyorum. Yoğun iş tempomda becerebilecek miyim? Beraber göreceğiz. 

Hayatımız sabah denizi gibi dalgasız, sakin, huzur dolu olsun.

Kategoriler